MANIC STREET PREACHERS – En İyi 10 Şarkı

Paylaş:
Manic Street Preachers - En İyi 10 Şarkı - Paslanmaz Kalem

1990’ları yaşayan her müzik severin yolu sanırım bir şekilde Manics ile kesişmiştir ve en azından birkaç parçasını biliyordur. İlk dönemlerinde fena biçimde Punk Rock üzeri Guns N Roses esintili bir tarzla ortaya çıkan grup, 1996’dan itibaren o dönem patlama yaşayan Britpop’un önder gruplarından biri haline geldi. Bu nedenle hem Kerrang!, hem de NME gibi uç dergiler tarafından baş tacı edilme şansına sahip oldular.

Grubun hikayesine, Richey James’in dehasına ve kayboluşuna, tüm zamanların en büyük Rock başyapıtlarından biri olan “The Holy Bible”a, tüm zamanların en duygusal ve çıplak albümlerinden biri olan “Everything Must Go”ya, liriklerdeki inanılmaz derin referanslarına, göndermelerine, en olmadık konular hakkında pop hitleri yaratma kabiliyetlerine, James Dean Bradfield’ın nasıl muazzam bir gitarist olduğuna ancak bunun sürekli es geçildiğine falan girmeyeceğim, bu konular hakkında yazılıp çizilen çok şey var. Ancak birazdan okuyacağınız seçkimizde de göreceğiniz üzere, Manics’in insanın kalbine dokunan, tarzların ötesinde, içten ve her sanatçıya ya da gruba nasip olmayan bir yanı var, bunun da tarifi zor.

Grubun bu yıl çıkardığı “Resistance Is Futile” isimli nefis yeni albümü şerefine kalbimize en çok dokunan Manics şarkılarını sizler için seçtik. Ülkenin muhtemelen en büyük Manics fanı sayılabilecek Dahakara grubunun beyni Özüm Özgülgen de bize katıldı. Umarız bu seçki size zihninizdeki tozlu çekmecelerden favori Manics şarkılarınızı çıkarttırır ya da bu muazzam grubu keşfetmenizi sağlar.

Mert Yıldız

Manic Street Preachers – En iyi şarkıları

10) Little Baby Nothing

Orçun Onat Demiröz: “Little Baby Nothing” debut albüm “Generation Terrorists’in” duygu dolu hitlerinden biridir.  Parçada bir kadının seksüel istismarı anlatılır ve daha ilk andan dinleyeni çarpan, yürekleri burkan bir bağlam vardır. Parçanın vokal melodisi çok “catchy”dir ve özellikle eski pornstar Traci Lords’un vokalinin duyulduğu anlarda kalpler pır pır eder,  “used, used, used by men…” bölümünde duygular şelale olur akar. Aslında bu parçada düet için önce Kylie Minogue istenmiştir ama daha sonra “simgelediği” hayat sebebiyle Traci Lords tercih edilmiştir. İyi ki de Traci Lords ile kayıt alınmıştır çünkü onun duygu dolu vokali bu parçaya başka bir ruh vermiştir. James Dean Bradfield’ın tüm gençliğiyle ışıldadığı, feminizm ve sosyalizm göndermeleriyle bezeli klibi de ayrıyeten çok başarılıdır.  

9) Die In The Summertime

Çağlar Neçelik: Bir şarkının ne anlattığı kadar sende bıraktığı his de önemlidir. Her insan bir şarkıda farklı bir ‘an’ yakalayabilir. Bu şarkıyı o dönem bende hayal kırıklığı olan bir ilişkiyi bitirme kararı verip de eski sevgilinin yanına ayrılık kararını uygulamaya gittiğim bir yaz günü kulaklıkta loop’a almıştım. İlişkinin saçma sapan döngüsü yüzünden  arızaya bağladığım bir dönemdi. Bende uyandırdığı etkiyi eminim ifade edebilmişimdir.

8) A Design For Life

Emre Karacaoğlu: Daha bir ortaokul öğrencisiyken bile televizyonda bu şarkının klibini gördüğüm zaman, “etkileyici, güçlü bir şarkı” dinlediğimin farkındaydım.  Şarkıların bir gücünün olduğu dönemlerden, yani 2000’li yılların öncesinden bahsediyorum. Müziğin hâlâ dünyayı değiştirebilecek bir unsur olarak görüldüğü bu zamanlarda, Manic Street Preachers’ın üniversitede politika okumuş basçısı Nicky Wire’ın yarı-muğlak sözleri klipteki George Orwell alıntısı (“Umut proleterlerdedir,”) ve diğer işçi sınıfı imalı görüntülerle anlam kazanıyordu. Şarkının ehemmiyetini ve tüm bağlamlarını kavramam için üniversite yıllarına gelip bazı yollardan geçmem, bazı yazarları okumam ve 2000’li yıllar Türkiye’sini yaşamam gerekiyordu.
 
Manic Street Preachers’a hayran olmamak mümkün değil: Bir-iki kıtalık sözlerle, politik bağlamları böylesine güçlü, bestesi de bu kadar vurucu olan bir alternatif rock marşı yapmak her grubun harcı değil.

7) Enola/Alone

Kerem Onan: Ne diyor Wire, The Quietus’a verdiği “Everything Must Go”nun 20. yıl şerefine yayınlanan versiyonuna özgü röportajında; “Aslında Everything Must Go, The Holy Bible ile aynı kaçış hissiyatına sahip, sadece The Holy Bible daha delirmiş bir şekilde bunu yapıyor. Katılıyorum, zira yıllar içinde tanıştığım çoğu Manics fanının en sevdiği iki albümün bunlar olması tesadüf değil. Benim için işin sırrı 1996’da grupla “Everything Must Go” vesilesi ile tanışmam. Eğer bu iki albümden biri ile grubun fanı olursanız bırakmanız bir daha zor. Dinlediğiniz her notada, her cümlede; Bradley’in sihirli her metaforunda bu iki albümü duyar, o ikisine dönme arzusuyla yeni şarkıları dinler ve grubu ne yaparlarsa yapsınlar bir daha bırakamayacağınızı anlarsınız. Nicky Wire’ın Fransa’da bir otel odasında daha iki yıl önce evlendiği eski eşinin fotoğrafına bakarak yazdığı bu şarkı, aynı zamanda grubun “nihayet duygusal olarak biraz açıldık, önceki albümlerde biraz fazla didaktiktik” demesine neden olan şarkılardan biri. Bu kadar genç yaşta 40+ bir yalnızlığı anlamış olmak ise, ancak Wire’a özgü bir abdallık bana kalırsa. Hala sonbaharda yolda yürürken ara sıra mırıldanır, hüzünlenirim bu şarkı ile.

6)  She is Suffering

Can Sarıçoban: The Holy Bible albümünün üçüncü single’ı olarak piyasa sürülen ve Richey Edwards’ın yazdığı bu
parçanın henüz adında bir tür kelime oyunu yapılmıştır bile… “She Is Suffering”deki “She” öznesinden kastettiği anlamlardan biri hatta belki de aslı “arzular”dır. Sözlerinde kutsal metinlerden yola çıkar, İncil’e atıfta bulunur fakat, aslen (dolayısıyla) stoacı bir tavır takınır. Ona göre kurtuluş arzulardan arınmaktır, fakat arzulardan arınmak da acı vericidir. Parça kısaca bu çatışmanın üzerinde durur… Karanlık olduğu kadar hüzünlü ve çoğu zaman yavaş ilerleyen parçanın arka planında bir tür isyan da söz konusudur; anlamlı sözleriyle dahiyane uyum böylelikle sağlanmış
olur.

Çağlar Neçelik: Güzelliğin acı verici bir detay ve illuzyon olduğunu anlatan bu melankolik şarkı, harika bir armoni ve davul yürüyüşü ile beslenmektedir. The Holy Bible albümü özellikle 2006 – 2007 dönemimin soundtrack albümlerindendi. Hala dinlediğimde o dönemlerime beni götürebilme gücü var. Albümün CD ya da plak formatında Türkiye sınırlarında hala kolay bulunamıyor olması ise ayrı saçmalık.

5) Archives Of Pain

Çağlar Neçelik: The Holy Bible albümü ile Mert Yıldız sayesinde 2006 senesinde tanışmıştım. Daha önce ‘karanlık’ diye tanımladığım albümler oldu. Ancak bu albüm tam olarak karanlığın kalbi olabilir benim için. Richey James ve liriksel anlatım gücü bu albümü en farklı kılan elementti. Zaten ortadan kaybolduktan sonra Manic Street Preachers gittikçe daha kolay dinlenir pop rock grubuna evrildi.

Bu şarkı seri katillerin kahraman gibi gösterilmeleri ve onlara verilecek cezanın da suçla doğru orantılı olması gerektiği ile ilgili. Ayrıca Nicky Wire’ın eşsiz bass soundu da şarkıya eşsiz bir tat katıyor.

Mert Yıldız: İlk Manics albümü “Generation Terrorists,” kremasına mikrop gizlenmiş meyve salatasına benzer. Müzik akılda kalıcı, kolay dinlenilir ve hatta “mutlu”dur ancak aslında Richey James ve Nicky Wire’ın protest, karanlık ve öfke dolu lirikleri için bir taşıyıcıdır. Amaç, popüler kültürün içine bir virüs gibi bu fikirleri sızdırmak ve geniş kitlelere sunmaktır.

“Gold Against The Soul”da ise lirikler kişiselleşir, Richey James protest sözlerin arkasına sakladığı depresyonu yalın bir dille dışa vurmaya başlar. Yine de amaç aynıdır: popüler müzik dinleyicisinin alışık olmadığı, yok saymaya çalıştığı, zayıflık olarak tü-kaka ettiği hisleri, popüler kültüre ait araçları kullanarak dayatmak.

“The Holy Bible”da ise artık geniş kitleye ulaşma, liste başarısı elde etme kaygısı yoktur. “The Holy Bible” intiharsal bir süvari saldırısının albüme dönüşmüş halidir: Manics Richey James’in öncülüğünde insanların yaşamayı sürdürmek adına yüzünü başka yöne çevirdikleri gerçekleri birer birer büyük bir kara mizah hissiyle tükürür, beraberindeki her şeyi de yakarak cehenneme balıklama atlar. “The Holy Bible” müzik, lirik, görsel ve de gerçek hayatın birleşip sanat eseri haline geldiği 1 buçuk senelik bir süreçtir.

Evet, liriklerin anlamını kuvvetlendiren unsurlardan biri gerçek hayattır. Richey James kendini sahnede doğrayan, uyku uyumak yerine sabahın körüne dek kollarında sigara söndüren, yemek yemek yerine kendini alkolizmin kollarına bırakan biri haline daha bu albüm öncesinde gelmiştir zaten. Fakat albüm kayıtları bittiğinde eve kapatıp baştan aşağı doğrayarak intiharı denemesi ve akabinde kliniğe kapatılması, dinleyicinin zihninde “The Holy Bible”ı ister istemez bir “intihar mektubu” olarak konumlandırır. Maalesef klinikten çıktıktan sonra durumlar düzelmemesine rağmen turnelere devam eder. Sonucu biliyoruz. Rock müziğin gördüğü en derin zihnin karanlığa odaklanıp kendini yok etmesi.

“The Holy Bible”ın ‘Mausoleum’ parçasında J. G. Ballard’ın bir demeci alıntılanır: “İnsanların yüzlerini alıp kendi kusmuklarına batırdıktan sonra aynaya bakmaya zorlamak istedim.” Albümün çoğu şarkısında ana fikir budur. ‘Yes’te genç bir erkek fahişenin, ‘Die In The Summertime’da bir türlü gelmeyen ölümü bekleyen bir ihtiyarın, ‘The Intense Humming Of Evil’da ise Nazilerin yaktığı milyonlarca masum insanın kimliğine bürünür Richey. “Kendimi her zaman kurbanlarla özdeşleştirmişimdir, kahramanlarla değil” diyen biri için hiç şaşırtıcı değildir.

Albümün en tüyler ürpertici iki parçasından biri olan ‘Archives Of Pain,’ (diğeri ‘4st 7lb’) kızı öldürülen bir kadının seri katile söylediği sözleri alıntılayarak başlar: “Kendini ne zannediyorsun? Tanrı mı? İnsana canı tanrı verir ve zamanı geldiğinde de o alır, sen değil. Bence sen şeytanın ta kendisisin.” Daha sonra grup “Hastaneler nasıl iyileştirmek için varsa, hapishaneler de acı vermek için olmalı” diye girer. Evet, seri katil hayranlığı mevzusuna bodoslama dalan bu şarkı, “Zayıflar genç ölür, şimdi biz onları güçlü kılmak için siper alıyoruz” dedikten sonra ünlü seri katillerin isimlerini Miloseviç, Amin, Yeltsin, Jirinovski gibi savaş suçlularının isimleri ile yan yana sıralar ve “bunlara da saygı duyun” diye noktalar. Amaç idam cezasını desteklemek değil, sözde etik değerlere sahip olan ve bu değerler çevresinde yaşayan “düzgün” insanların da aslında nasıl ikiyüzlü olabildiklerini vurgulamaktır.

Sadece kurbanlarının acılarına karşı his besleyemeyen katiller mi ruh hastasıdır?

Seri katillerin hikayelerine kurbanların acılarını umursamadan ilgi duyan, hatta bu hikayelerden zevk alan ama işine geldiğinde etik değerler benimsemiş görünüp savaş suçlularını eleştiren “suçsuzlar” gerçekten suçsuz mudur?

Bu soruların cevabı bir diğer şarkının, ‘Of Walking Abortion’ın finalindedir: “Küçük evlerde yaşayan küçük insanlar, aslında solucanlar gibi küçük, kör ve değersizsiniz. Masumların kanı hepimizin üzerinde bir leke. Boşuna sorumlu arama. Sen sorumlunun ta kendisisin!”

James Dean Bradfield ve Sean Moore’un düzenleme harikası olan bestenin sonunda ise “gitar solosu nedir”in dersi vardır. James Dean Bradfield mastürbasyon yapmak yerine her bir nota ile şarkının anlamını pekiştirir ve Manics tarihinin (bana göre belki de Rock müzik tarihinin) en iyi solosuna imza atar.

4) 4st 7lb

Can Sarıçoban: 1994 yılında çıkan The Holy Bible albümünün ortalarında yer alan karanlık rifli, post-punk öğeleri içeren bu parçanın asıl etkileyici kısmı elbette sözleridir, ne de olsa Richey Edwards’ın kaleminden çıkmadır. Parça her ne kadar anoreksik genç bir kız üzerinden ilerlese de işin aslı yeme bozukluğundan muzdarip olan Edwards’ın ta kendisidir, dolayısıyla otobiyografik bir parça olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. Anoreksiya belasını anlatırken yaşadıklarını, ölüm korkusunu, zihninden geçenleri her yönüyle üstelik edebi bir şekilde betimlemeyi başarmış. Edwards’ın söz yazımı konusundaki hünerlerini burada açıkça görmek mümkün. Anoreksiya hastalarındaki kilo kayıpları sonucu dönüşü olmayan sınırını belirten 4 Stones 7 pounds yani 29 kg anlamına gelen parçanın ismi de cabası. Akıp giden parça boyunca sözler ile uyumlu bir şekilde değişen ritim etkileyici bir bütünlük sağlıyor…

Mert Yıldız: Richey James’in en sevdiği yazarlardan biri Yukio Mishima’dır. Açılıştaki ‘Yes’ten kapanıştaki ‘P.C.P.’ye kadar insanı adeta bir “Vahşet Sergisi”nde gezintiye çıkaran “The Holy Bible”ın önemli bir parçası da ‘She Is Suffering’dir. Mishima’nın “Altın Köşk Tapınağı” ve “Shiga Tapınağının Rahibi ve Onun Aşkı” eserlerinden izler taşıyan bu şarkı, “güzellik” denilen şeyin nasıl insan ‘ruhunu’ “aydınlanma”dan uzaklaştırdığı ve bedenin acılarına mahkum bıraktığını anlatır (komik bir ayrıntı: Nicky Wire dahil bir sürü insan bu şarkının ismini “O Acı Çekiyor” zanneder, halbuki liriklerde çok barizdir ki isim “O, Acı Çekmektir” manasındadır.) İnsanların birbirlerine karşı gösterdiği zulüm ve “masum” insanların da sırf hayatlarını sürdürebilmek için (Türkler buna “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” der) buna göz yumabilmesi “suçunu” anlatan bir albümün aslında çözümlemesidir bu şarkı. Her şey insan bedeninin ağırlığında noktalanır. İnsanların bedenlerinin istekleri uğruna türdeşlerine korkunç acılar vermeye türlü kılıflar yaratabilmesinde.

‘She Is Suffering’in kardeş şarkısı ‘4st 7lb’dır. Zira bu kez merkezde “güzellik”e ulaşmak için yemek yemeyi bırakan (dönemin güzellik sembolünün Kate Moss olduğunu hatırlayın,) daha sonra yemek yeme hissinden tamamen kurtulan ve “ererek” can veren bir kızın hikayesi vardır. Tabii asıl soru “neden güzel olmak istenir”dir burada. Cevap da yine aynı yere çıkar: “Güzelliğe ulaşmak.”

Richey James (ki yazdığı karakterleri bu kadar gerçek kılabilmesinin sebebi, çoğunu bizzat tecrübe etmesidir) burada hikayeye bir kıvrım katar: Kız “güzelliğe” ulaşmaya çalışırken tıpkı bedensel dürtülerinden arınmak için günlerce hatta haftalarca oruç tutan Budist rahipler gibi (bkz. Mishima’nın Shiga Tapınağının Rahibi ve Onun Aşkı” öyküsü) “güzelliği” “bedensizlikte” bulmaya başlar. “Diminished Fifth”in (bkz. Black Sabbath – ‘Black Sabbath’) bol bol kullanıldığı verse kısımlarında anoreksiyanın ilerleyişi görsel ve soğukkanlı bir dille anlatılırken (tabii ki bol ve tüyler ürpertici kara mizah sosuyla beraber,) “öyle zayıf olmak istiyorum ki gözden çürüyüp kaybolayım” cümlesiyle geçilen nakarat “kar üzerinde yürümek ama iz bırakmamak, güzelliğini bozmamak istiyorum” sözüyle zirveye ulaşır.

İnsanın hem boğazını düğümleyen hem de tüylerini ürperten kısmı ise finaldir. İkinci nakaratın ardından bir anda şarkının temposu düşer, huzurlu bir vals ritmine geçilir. Şarkının kahramanı, insan bedeninin canlı olarak ulaşabileceği en düşük ağırlığa, 29 kilograma ulaşmıştır. Fiziği ile kendine güven sağlama isteğini artık banal bulduğunu ve “daha üst bir düzleme ulaştığını,” “hayatın anlamını midesine boş boş bakarak bulduğunu” söyler. Hikayenin sonu açık bırakılmıştır. Kız bundan sonra ölmüş müdür? Yoksa hastanede tedavi edilip yaşatılmış mıdır? Bir önemi yoktur çünkü artık “arınmıştır” ve arınmak demek zaten insanın benliğini “öldürmesi,” bedensel acılarından kurtulup “dinginliğe” ulaşması demektir.

Şimdi bunun üzerine Richey James’in 1995’teki “kayboluşunu” ekleyin. Çok değil, 1 sene sonra Oasis odunluğu, 3 sene sonra da “The Big Lebowski” “ahbap aldırmaz dostum” lafını bizlere sevdirdi. Daha ötesi, Manics devam etti ve Nicky Wire neden yaşamak istediğini anlattı. Ama “The Holy Bible”ın bıraktığı mesaj silinmedi ve silinmeyecek: “Yaşamayı başarıyorsan sen de suça ortaksın.”

3) Life Becoming A Landslide

Emre Karacaoğlu: Manic Street Preachers’ın bir daha hiçbir çalışmasında denk gelemediğim, 90’lar hard rock sounduyla kaydettikleri albümleri “Gold Against the Soul”un incisi. Richey Edwards’ın nasıl bir şarkı sözü dehası olduğunu ortaya koyan, oldukça kişisel, her erkek dinleyicinin kendinden bir şeyler bulabileceği bir iç döküş. Bugün, 35 yaşımda, her zamankinden daha anlamlı: “Hayat bir heyelana dönüşüyor/Adam olmak istemiyorum”

Mert Yıldız: “Bir tane double albüm yapıp, 10 milyon sattıktan sonra grubu dağıtacağız” gibi gaz bir söylemle medyada kendine yer bulan Manics, tabii ki “Generation Terrorists”ten sonra dağılmadı. Paşa paşa turnelere çıktılar, zaten albüm de 10 milyon satmadı. E hemen arkasından ikinci albüm kaydına girdiler. Bu kez büyük ve klas bir stüdyoda, böyle havuzlu mavuzlu bir ortamda kaydettiler albümü. Ortaya “Gold Against The Soul” çıktı.

“Gold Against The Soul” birçok bakımdan “Everything Must Go,” “Send Away The Tigers” ve en son eserleri olan “Resistance Is Futile” ile aynı kanaldan yürüyen bir albüm. Yani barındırdığı şarkıların tamamı “belki bu da hit olur” kafasında yazılmış, o şekilde çalışılmış, kendileri de kabul ediyorlar zaten, “Motorcycle Emptiness tuttu ya, şimdi tüm şarkıları onun gibi yapmaya çalışıyoruz” demeci var Richey James’in. Popüler kültürün kanallarına bir virüs gibi sızarak genşlerin zihnini zehirleme amacı güden bir grup olduklarından buna hiçbirimiz de çıkıp “davayı sattılar” gibi bir yorumla gelemeyiz. Ancak “Gold Against The Soul”un ilk albüme göre en büyük farkı, liriklerin protest-politik kısımlarını traşlayıp safi depresif kısımları bırakmaları. Bu nedenle de seveni çok sever bu albümü.

‘Life Becoming A Landslide’ bence bu albümün merkezinde yer alan, zirvesi olan ve tüm ruhunu içinde barındıran şarkıdır. “Masumiyetin yitirilişi” temasını boş verin, burada maksat “hayat bir heyelan”a dönüşüyor cümlesini olabilecek en mutlu, en rahatlatıcı ve en akılda kalıcı bir nakarat halinde vermektedir. Power Ballad olarak tasarlanmış şarkıda James Dean Bradfield’ın vokalleri ışıldar, yumuşaktan distorşına ani geçişler yapılır ve finalde de yaylılar girer. Başka grubun elinde gayet klişe ve “cılk” bir sonuç getirebilecek bu formül, Manics’in elinde çok özel bir şeye dönüşür.

2) Sleepflower

Özüm Özgülgen: Sene ‘95. Kuşadası çarşısında aile gezintisi. Şimdi ismini hatırlamadığım bir kasetçinin önünde duruyoruz. Deniz, kum, güneş o kadar sıkıcı ki, odamda daha çok vakit geçirebilmek için yeni bir şeye ihtiyacım var. Dükkândan içeri giriyorum, raflar dolusu kaset. Burası cennet bahçesi mi? M kategorisine gidiyorum. Manic Street Preachers, Manowar, Marillion. Önümde duran Marillion’ın Brave’ine uzanıyorum. Bir kaset alabilme şansım var. Emin değilim. Onu bırakıp Gold Against The Soul’a yöneliyorum. Blue Jean’deki Kool köşesinde, grup ve Richey ile ilgili haberleri bir süredir okuyorum zaten. Şimdi tam zamanı.

Eve dönüyorum, odaya çıkıp küçük teybe kasetin A yüzünü yerleştiriyorum. O riff. Ve sonra hiçbir şey eskisi gibi değil artık.

O günden bu güne azılı bir fanboy’a dönüşmemdeki en büyük neden “Sleepflower”. Öyle ki 97’de kurduğumuz grubun ismini (Anxiety) nakarattaki “A blind illness of my anxiety” cümlesinden alıp, James’in garip telaffuzu sayesinde -ve hatta ilginç bir adanmışlık örneğiyle- uzun süreler yanlış telaffuz etmiştik. Enkşayıti.
Albümün liste başarısına, şarkının sözlerine, teknik detaylarına ve hatta Richey hikayelerine girmeden, bu şarkıyı sadece ilk karşılaşmanın büyüsüyle anmayı seçiyorum. Manics benim için “Sleepflower” sayesinde ve hala “Sleepflower” için var.
 

Volkan Atay: Gold Against The Soul albümünün tesisatı son ses açtıran karşılama şarkısına methiyeler düzmeden Manics albümlerini konuşmak mümkün olamıyor, olmayacak da… Açılış riffleri ile pompalanan adrenalin seviyesinin tüm şarkı boyunca korunduğu ve içerdiği müthiş trafiği ile her daim Manics fanlarının grubu gururla savunabilecekleri karakterde bir parça bu. Şahsım için, grubu içeren düşünce balonlarımın ana soundtrack parçası kendileri.

Manic Street Preachers bu şarkı ile nasıl bir kanca attıysa kulaklarıma, düşmek bilmiyor. Şarkıyı başından sonuna en çılgın air gitar numaraları ve mizansenleri ile dinlediğim zamanların toplamı epey fazla. Bu açıdan hissettirdiklerinin dışında hatırlattıkları ile de kıymeti eşsiz.

1) Motorcycle Emptiness

Kerem Onan: Eğer James Dean Bradfield’ın rüyasında gördüğü bir gitar rifi ile bu kadar yumuşamasa idi, çok daha punk versiyonlarından biri ile belki de bugün hatırlayacağımız Wire parmağı olan Manics şarkılarından biri Motorcycle Emptiness. Şarkının ilk dinleyişte verdiği hissiyat o kadar “geyik”tir ki, çoğu kişi arkasındaki hikayeyi bırakıp es geçer, şarkıyı bugün ilk kez dinlese. Bu yüzden Motorcycle Emptiness, bir grubun çok farklı kutuplardaki müzisyenlerin yarattığı harika hibridlerden biri olarak kafama kazınmış, 90’larda punk, heavy metal ve türevleri ile kafayı bozmuş bir arıza olmama rağmen tam da bu sebepten yıllarca dilimden düşmemiştir.  

Orçun Onat Demiröz: Galler’in gururu Manic Street Preachers’ı, anoreksik, arıza gitarist Richey Edwards’lı dönem ve sonrasındaki dönem olarak incelemek gerekir. Richey’nin olduğu albümler dokunulmaz statüde, kült işlerdir. Richey’in ortadan kaybolmasından sonra Manics tarz olarak farklı bir yola girmiş ve bazen vasat bazen de çok iyi albümler kaydetmiştir ama o ilk dönemlerdeki yoğunluğa hiçbir zaman ulaşamamıştır. Debut albüm “Generation Terrorists” sound olarak hard rock/glam/punk kırması bir müzikal kurguya sahiptir ve 90’ların en avangart albümlerinden biridir. Albümde Manics ismini tüm dünyaya duyuran birçok farklı hit vardır ama “Motorcycle Emptiness” tüm Manics tarihinin  akıllara kazınan bestesidir, bir dönemin marşı niteliğindedir. S.E. Hinton’ın “Rumble Fish” kitabından esinlenerek yazılan sözler “motor çetesi kültürünü” anlatır ve kapitalizmin sunduğu konformist hayata saldırır. Manics’in her daim sahip olduğu protest ve alt kültürden beslenen yapı bu parçada zirveye çıkar.

Yazarların Kişisel Listeleri:

Özüm Özgülgen
1) Sleepflower
2) Roses In The Hospital
3) You Love Us
4) Motorcycle Emptiness
5) Life Becoming A Landslide
6) Little Baby Nothing
7) Faster
8) Motown Junk
9) Prologue To History
10) No Surface All Feeling
Can Sarıçoban

1) Sleepflower
2) 4st 7lb
3) Motorcycle Emptiness
4) Archives Of Pain
5) This Is Yesterday
6) Die In The Summertime
7) Yes
8) She is Suffering
9) Enola/Alone
10) If You Tolerate This…

Çağlar Neçelik

1) Die In The Summertime
2) Yes
3) Archives Of Pain
4) She is Suffering
5) This Is Yesterday
6) Motorcycle Emptiness
7) Faster
8) Sleepflower
9) Mausoleum
10) Peeled Apples 

Emre Karacaoğlu

1) Tsunami
2) The Everlasting
3) A Design For Life
4) La Tristesse Durera (Scream to a Sigh)
5) If You Tolerate This…
6) (It’s Not War) Just the End of Love
7) Life Becoming A Landslide
8) No Surface All Feeling
9) Yes
10) Little Baby Nothing

Kerem Onan

1) Enola/Alone
2) Motorcycle Emptiness
3) Kevin Carter
4) If You Tolerate This…
5) Life Becoming A Landslide
6) A Design For Life
7) Indian Summer
8) She is Suffering
9) Removables
10) Faster

Mert Yıldız

1) 4st 7lb
2) Archives Of Pain
3) Motorcycle Emptiness
4) Cardiff Afterlife
5) Removables
6) Enola/Alone
7) Mausoleum
8) Life Becoming A Landslide
9) Love’s Sweet Exile
10) Sleepflower

Orçun Onat Demiröz

1) Motorcycle Emptiness
2) Little Baby Nothing
3) Sleepflower
4) 4st 7lb
5) Empty Souls
6) Life Becoming A Landslide
7) She is Suffering
8) Some Kind of Nothingness
9) Indian Summer
10) Peeled Apples

Volkan Atay

1) Sleepflower
2) The Immense Humming Of Evil
3) Life Becoming A Landslide
4) Found That Soul
5) Empty Souls
6) Autumnsong
7) A Design For Life
8) Roses In The Hospital
9) Of Walking Abortion
10) Born To End

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.