“Evlat, Fazla Bıdı Bıdı Yapma – Baba Yorgun:” Earth, Nietzsche ve Kamyonculuk

Paylaş:
Earth Nietzsche Kamyonculuk - Paslanmaz Kalem

Amerikalı drone metal/minimalist rock grubu Earth’ten “Omens and Portents I: The Driver” (Türkçesi: “Kehanetler ve Delaletler I: Sürücü”) eşliğinde gözlerimi kapatıyorum. Çok derin düşünerek zihnimi zorlamama, konsantre olmama gerek yok; daha parçanın ilk dört-beş notasıyla kendimi Panamerikan Karayolu üzerinde, Earth’ün beyni Dylan Carlson’ın sürücülüğündeki büyük bir kamyonun muavin koltuğundan dışarı bakarken buluyorum. Kasıp kavuran güneşin altında uçsuz bucaksız bozkırlar ve gelişigüzel yayılmış, ufak kasabalar, tekil tavuk çiftlikleri penceremden hızla geçiyor. Ufuktaki serap etkisiyle bulanıklaşan siyah asfalt yolun üzerinde uçuşan akbabalar, kurak tepeler ve ince beyaz bulutlar gözüküyor.

Panamerikan Karayolu - Paslanmaz Kalem

Panamerikan Karayolu

Carlson’ın onu daha yaşlı gösteren, beyaz, uzun bir sakalı var ama yıllar boyu süren eroin bağımlılığı da büyük ihtimalle vücudu üzerinde etkisini göstermiş. Yüzündeki dövmeler ve kırışıklıkların yanına, canciğer dostu Kurt Cobain’in intiharındaki silahı satın alan kişi olmasının yarattığı suçluluk duygusunun gölgesi düşmüş. Ama bir yandan da garip bir şekilde huzurlu gözüküyor. Sanki ait olduğu yerdeymiş gibi.

Dylan Carlson - Paslanmaz Kalem

Dylan Carlson (Yaş: 47)

Hiçbir zaman varmıyoruz gittiğimiz yere. Parçanın kendini sürekli yineleyen kararsız F# notası ve ardından gelen D# kadansı (“çözülme”si) hem yolun sonsuzluğunu, hem de hedefe varmanın lüzumsuzluğunu, hatta belki de varılacak bir yer olmadığını vurguluyor. Sadece Carlson, ben ve yol var. Müzik sayesinde, zamansız bir düzlemde seyahat ediyor gibiyiz. Geçmiş, gelecek ve şu an silik.

“Geldik mi?” diye soruyorum Carlson’a arada bir, kararsız F# notası havada tınlarken. O da her seferinde aynı şekilde yanıtlıyor beni, gözünü yoldan ayırmadan:

“Daha var.” (D#)

Earth’ün 1993-1996 yılları arasında yayımladığı ilk üç albümü grubun drone metal ağırlıklı ilk dönemini oluştururken, 2005’ten son albüm “Primitive and Deadly”nin yayımlandığı 2014’e kadar olan zaman ise daha temiz gitarlarla country ve folk etkilerinin baskın olduğu minimalist rock dönemini teşkil ediyor –ki bu iki dönem de, sırayla, Carlson’ın eroin kullandığı ve eroinden arınmış halde müzik yaptığı dönemler oluyor. Müziği, hayatının bir aynası gibi adeta: Neredeyse temposuz diyebileceğimiz tekrarlara dayalı, döngüsel, kirli ilk dönem müziği, sürekli dönüp dolaşıp yine kendini kapısında bulduğu eroin bağımlılığı gibi. Bağımlılığından kurtulduğu ikinci dönem ise “temizlendiği” ve bestelerine sevdiği müzisyenlerin (Ennio Morricone, ZZ Top’tan Billy Gibbons, Neil Young, Duane Eddy, Merle Haggard ve Roy Buchanan gibi) ezgilerini katabildiği bir zaman dilimi.

Dylan Carlson - Paslanmaz KalemBu iki dönemden bağımsız olarak, Earth’ün otomobil, yolculuk ve Americana (Amerikan kültürü evreni) fetişizmi her zaman barizdi. İlk albüm “Earth 2: Special Low-Frequency Version”ın kapağı kamyonun penceresinden gördüğüm manzaralardan birini sunarken, “Pentastar: In the Style of Demons”ın kapağında Plymouth’ın 60’lardaki efsane modeli Barracuda bulunuyor. Kaldı ki “Pentastar” ismi de Plymouth’ın ana şirketi Chrysler’in logosuna bir gönderme olmalı. Ayrıca “Hex; Or Printing in the Infernal Method” ve “The Bees Made Honey in the Lion’s Skull” (Eski Ahit’teki “Hakimler Kitabı”ndan bir ayet) albümlerindeki şarkı isimleri Amerikalı ünlü yazar Cormac McCarthy’nin “Blood Meridian” isimli (anti-)Western romanındaki belirli ifadelerden seçilmişti.

Ama Earth’ün asıl meselesi, içrek teması hep “zaman” kavramı oldu. Perküsyonsuz dronelar icra ederek ya da tempoyu 40 vuruş/dakikaya kadar düşürerek zamandan bağımsız, zamanlar üstü, metafiziksel bir platform yaratmaya çalıştı. Dolayısıyla, Americana hissiyatını uyandıran ikonaların yanında, dünya dışı varlıklardan, doğaüstü âlemlerin hayal mahsulü mahlûkatı da kendine yer edindi onların müziğinde. “Pentastar” isminin ardından “Zebaniler Stilinde” ifadesinin gelmesinin, “Angels of Darkness, Demons of Pentastar - Paslanmaz KalemLight” gibi albüm isimlerinin ve bu albümlerin kapaklarında bu tarzda varlıkların olmasının nedeni buydu.

“Zaman” kavramı, zamanın namevcudiyeti, sonsuz kere tekrar eden müzikal döngüler ve zebaniler bize Nietzsche’yi hatırlatıyor ve onun “bengi dönüş, sonsuz dönüş” olarak de çevrilen “ebedi tekerrür” (Almancada “Ewige Wiederkunft”) kavramı ışığında, hayalimdeki şoför Carlson’ın huzurlu görüntüsü bile anlam buluyor. Alman filozof, “Şen Bilim”de şu soruyu sorar:

Eğer bir gündüz vakti ya da bir gece, bir zebani seni en ücra yalnızlığında yakalayıp sana şunları söyleseydi, ne yapardın: ‘Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı yeniden ve sayısız kez yaşamak zorunda kalacaksın ve içinde yeni hiçbir şey olmayacak; her acı, her sevinç, her düşünce, iç çekiş ve tarif edilemeyecek kadar küçük veya büyük şey sana aynı sırayla geri dönmek zorunda kalacak –hatta bu örümcek, ağaçlar arasındaki bu ay ışığı ve hatta bu an ve bizzat ben de. Varoluşun ebedi kum saati, içindeki bir kum tanesi olan senle beraber, tekrar tekrar baş aşağı çevrilecek.’ Kendini yere atarak dişlerini gıcırdatmaz ve bunları söyleyen zebaniye lanet okumaz mıydın? Yoksa ona ‘Sen bir tanrısın, bu sözlerden daha tanrısal bir şey asla işitmedim,’ diyebileceğin, akıl almaz bir an mı yaşamış olurdun?

Eğer bu düşünce seni ele geçirdiyse, ya seni tamamen değiştirecek ya da ezecektir. Her şeydeki ‘Bunu yeniden ve sonsuz kere arzu ediyor musun?’ sorusu davranışların üzerindeki en ağır yük olurdu. Veya bu nihai, ebedi teyit ve mühürden başka bir şeyi daha büyük bir arzuyla istememek için kendine ve hayata ne büyüklükte bir heves duyman gerekirdi?

Shiva-Nataraja-Paslanmaz-Kalem

Şiva’nın Nataraja dansı

Nietzsche şunu anlatmaya çalışıyordu: Zamanın sonsuzluğu içinde, sonlu bütün olgular (Evren, hayat vs.) kendini mutlaka ve sürekli yineleyecektir. Bilimsel açıdan bakıldığında, Nietzsche’nin fiziğe dayalı bu fikri Evren’e dair sunulan “Döngüsel Model”de yankılanmıştır. Modelde, Büyük Patlama’yla ortaya çıkan Evren genişler, daha sonra da maddenin çekim gücüyle yeniden küçülmeye başlar ve Büyük Çöküş ile kendi içine çöker… Ve ardından yeni bir Büyük Patlama ile tekrar ortaya çıkar. Varoluşa dair bu döngüsel model ta Hinduizm (Şiva’nın Nataraja dansı), Tibet Budizm’i (Kalaçakra) ve antik Mısır’dan (Ouroboros) itibaren, çok eski dönemlerden beri kendine yer bulmuştur.

Nietzsche, Hristiyanlıkla birlikte terk edilen bu kadim fikri benimseyip, “kader sevgisi” olarak Türkçeye çevrilen “amor fati” kavramına temel olarak kullanmıştır. Ona göre, Evren’in bütün bu sonsuz döngüleri içinde bir an gelecek ve ilk önce bir insan, ardından da birçokları bu sonsuz tekerrürü fark edecek ve bu da insanlığın en parlak anı olacaktır. Bunun yolu da kaderi sadece benimsemek değil, ona sevgiyle sarılmaktır. “Güç İstenci” isimli eserinde de bireyin sonsuz tekerrür düşüncesi ile baş edebilmesi için ahlâktan kurtulması, acıya karşı yeni yollar bulması, her türlü belirsizlik ve deneysellikten keyif alması, “gereklilik” ve “istenç” gibi kavramlardan kendini soyutlaması gerektiğini ifade eder. Bu edimler, onu mukadderatın bu ağır yükünden kurtaracaktır.

Ouroboros - Paslanmaz Kalem

Ouroboros

Bu fikirlerin ışığında sırf Carlson’ın müziği değil, Metallica’nın kamyoncu marşı kabul edilen şaheseri “Wherever I May Roam”un sözleri bile daha derin manalar kazanıyor: Yol, onun üzerinde gidenin gelini olurken, sürücü, gurur hariç bütün özelliklerinden sıyrılıyor. Daha az şeye sahip oldukça, daha fazla kazanıyor. Toprak onun altına bir taht olarak serilirken, sürücü öldüğünde bedeni aynı toprağın altına giriyor ama ruhu/şanı/ismi hâlâ dolaşmaya devam ediyor.

Rise to Glory” çalarken Carlson’a dönüyorum yine. Havada asılı kalan kararsız riffler yine aynı sorumu sormaya itiyor beni ama vazgeçiyorum artık. Çünkü cevabını bilmemden çok, Carlson’ı daha iyi anlıyor ve bıdı bıdı yaparak onu daha fazla yormak istemiyorum. 90’lı yıllarda yaşadığı hayatı ve bunu yansıttığı o dönemki müziğini çok daha iyi kavrıyorum. Sonsuz tekerrürden o zaman da haberdardı: Ama o zamanki çalışmaları (iç) gürültü, acı ve pişmanlık yüklüydü. Oysaki 2000’li yıllarda, kaderini sevmiş, bunların üzerine çıkabilmiş ama sonsuz tekerrürü çok daha bilinçli ve duru bir biçimde kullanan bir adam görüyorum. O, Nietzsche’nin bahsettiği parlak anını yaşıyor artık.

“Rise to Glory”nin ardından torpidoya uzanıp başka bir kaset çıkarıyor ve çalara yerleştiriyor. Parça, Cobain’in vokalleriyle katıldığı yegâne Earth klasiği, “Divine and Bright” (Türkçede: “İlahi ve Parlak). Cobain, yanımızdan bozkırlar akıp giderken, zamansız bir diyardan sesleniyor ikimize:

İlahi ve parlak…

İlahi ve parlak…

Uzanıyor…

Öylesine uzanıyor ki…

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.