Bir Atom, Bir Melodi ve Bir İntihar Bombacısı

6760
2
Paylaş:
kurelerin muzigi - paslanmaz kalem
atom - paslanmaz kalem

Alışık olduğumuz temsili atom resmi

Bir fizikçi için hiçbir parçacığın bağımsız bir varoluşu söz konusu değildir. Şöyle ki, atom-altı seviyede, “kesinlik” dediğimiz şeye asla rastlanmamakta, bunun yerine sadece “gözlemlenebilir ilişkiler” bulunmaktadır. Temel öğretimimiz boyunca proton, nötron ve elektron gibi parçacıkların misket/top şeklindeki temsillerini görmüş ve ne zaman “atom” ve bu kavramlardan bahsedilse, gözümüzün önüne o bilindik resim gelmiştir: içinde küre şeklinde proton ve nötronu bulunduran çekirdeğin etrafında, belirli eliptik eksenlerde dönen ve daha küçük birer küreyle temsil edilen elektronlar. Oysaki gerçek bundan çok uzakta. Klasik fiziğe dayanan bu model, atomların davranışlarını açıklamada ve tahmin etmede –özellikle kuantum etkilerinden dolayı– yetersiz kalmıştır. Fizik biliminin ilerlemesi sayesinde, kuantum prensipleri bu modele dâhil edilmiş ve sadece atomlar değil, başta felsefe olmak üzere yaşama dair birçok alanda yepyeni açıklamalar getirmiştir. Kaldı ki en güncel modellerde şu gerçekler ortaya çıkmıştır: Atomun hacminin ölçeksel olarak büyük kısmı boşluklardan oluşmakta ve elektronlar bir eliptik eksende değil de –biz gözlemleyene kadar– kabuk şeklindeki bir olasılık örüntüsü içinde yer alıyorlar. Akıllarımızı asıl karıştıran şey ise çoğu boşluktan oluşan ve nerede oldukları kestirilemeyen elektronların bir araya gelmesiyle siz, ben, masa, sandalye, elma vs. gibi tüm canlı ve cansız varlıkları oluşturmaları.

gercek atom - paslanmaz kalem

Kuantum mikroskobuyla çekilen bir hidrojen atomu görüntüsü

Dolayısıyla fizikçiler bize şunu söylüyor: Cisimleri oluşturan temel, “şey”ler değil, daha çok, “bağlantılar”dır. Varoluş, sonsuz pozisyon ihtimaline sahip elektronların ölçeksel olarak uçsuz bucaksız boşluklardaki bağlantılarının bir sonucudur. Yani canlı ya da cansız olsun, aslında hiçbir varlık arasında belirli sınırlar yok –evrende var olan her şey atomik ve atom-altı seviyede birbirleriyle aynıdır ve mütemadi bir etkileşim içindedir. Varoluş, sonsuzluk içindeki sonsuz bağlantılar demektir. William Blake’i hatırlayalım: “Eğer algının kapıları temizlenseydi, her şey insana olduğu gibi gözükürdü, yani sonsuz.

Kendileri de birer bilim insanı olmasalar da müzisyenler de aynı gerçeğe vakıftırlar çünkü müziğin temelinin notalar değil de aralıklar, yani notalar arasındaki bağlar olduğunun bilincindedirler. Bu gerçeği ilk defa bu şekilde duyanlar için biraz şaşırtıcı gelecektir ama hakikaten melodileri notalar değil, aralıklar oluşturur –çünkü melodi yaratma edimi mutlak değil, ilişkiseldir. Örneğin, hangi notayı seçerseniz seçin, ondan dört yarım ses sonraki nota ilk notanın büyük üçlüsü (İngilizcede “major third”ü) olacaktır… Ya da üç yarım ses sonraki nota ise küçük üçlüsü (İngilizcede “minor third”ü) olacaktır. Ve bu iki notayı aynı anda çalarak majör –yani neşeli– ve minör –yani hüzünlü– akorlar elde ederiz. Notaların tek başlarına böyle birer anlamı yoktur. Müziğin bu ilişkisel özelliği sayesinde her doğum gününde söylenen “Happy Birthday to You” (“İyi Ki Doğdun”) melodisi, parçaya giren kişi hangi notayla başlarsa başlasın, zihnimizde aynı hafıza nöronlarını ateşler ve bizim, şarkıya başlayan kişiye aynı gamda eşlik etmemizi sağlar. Ayrıca müziğin ilişkiselliği bir konuda daha karşımıza çıkıyor: Notalar arasındaki zamansal bağ da melodinin temel taşlarından biridir. Melih Kibar’a ait meşhur “Hababam Sınıfı” jeneriği buna çok güzel bir örnek. Yavaş çalınırken hüzünlü bir edaya sahip olan bu nefis melodi, hızlı çalındığında kulağa neşeli olarak gelmektedir.

major ve minor uclu - paslanmaz kalem

Do notası (soldaki siyah noktalı tuş) ile Re Diyez (beyaz noktalı tuş) arasında küçük üçlü, Re Diyez ile de Sol (sağdaki siyah noktalı tuş) arasında büyük üçlü ilişkisi vardır. Bu noktalar, aralık sayıları sabit kalacak şekilde piyano üzerinde oynatılarak bire bir aynı ilişkiler başka notalarda da sağlanabilir

Musica Universalis - paslanmaz kalem

“Kürelerin Müziği” – Teorisinin yer aldığı bir mermere dayanmış olan Pisagor, demir dövme sesleriyle ona ilham veren nalbantlara işaret ediyor

Özetle şu ana kadar şunu gördük: Bağlantılar hem maddeyi hem de müziği oluşturur. Bilimle birlikte tekrar tekrar kanıtlanan bağlantıların bu rolü, kökü aslında ta kadim zamanlara uzanan, tarihte sıkça yankılanmış bir olgudur. Örneğin “Kürelerin Müziği” denen bir varsayım, ilk defa Pisagor tarafından dile getirilmiş, daha sonra da Kepler tarafından da yinelenen, astronomik cisimlerin matematiksel kurallara uygun bir armoni içinde hareket ettiğini iddia eden, felsefi bir görüştü.

Psikolog ve sosyologlar da aynı izlekte, beşeri alandaki bağlantılarla ilgilenirler. Psikoloji bireyin davranışlarını ve zihinsel süreçlerini değerlendirirken ailesi ve çevresiyle olan ilişkilerinden faydalanır; sosyoloji ise toplumsal düzeyde insan ilişkilerini inceler. Bağlantılar burada da karşımıza çıkıyor: Geçen Ekim ayında kaybettiğimiz psikolog/psikanalist Arno Grüen, “Empatinin Yitimi” isimli, etkili çalışmasında, şiddete başvuran suçluların doğasını bizzat bu bağlamda açıklıyordu:

Peki ya suçlular ne hisseder? Bir dazlak şu itirafta bulunuyor: ‘Dövemezsem geberirim.’ ‘Bir can aldım, çünkü bir cana ihtiyacım vardı,’ diyor bir katil. Bu adam kendi acısını algılayamadığı için yaşamı boyunca can sıkıntısı, boşluk, ölülük hissetmiş… İnsan kendi acısını, başa çıkması olanaksız olduğu için yaşamından tamamen çıkartırsa, o zaman başkalarının yaşamını elinde tutma duygusu, bu iç boşluğu dolduracak bir ikame olur. Böylece şiddet yaşamın amacı haline gelir, canlılık duygusu yaratan bir şey haline gelir. İçlerindeki her türlü duyguyu yitirmiş olan insanlar, ancak canlı bir şeyi ele geçirip parçaladıklarında kendilerini duyumsayabilirler. Bir başka yaşamı dize getirip söndürdüklerinde yaşama hâkim olduklarına inanırlar.

…İtaatin kapsadığı her aşağılamanın altında yatan potansiyel burada kendisini gösteriyor: Kendi içindeki kurbanı, cezalandırmak üzere kendi kendilik sınırlarının dışında aramak. Kişi kendisini o zaman güçlü ve değerli hissediyor. Şiddete dayalı her gruplaşmanın içindeki gelişim bu yöndedir. Hepsi bu gelişim çizgisinde birleşir: Yabancı düşmanlığı yapanlar da, kökünü kazımak için karşı devrimci kovalayanlar da.

nataraja - paslanmaz kalemHerhangi bir nedenle masum insanların, sevdiklerimin ve benim canıma kastedenlere karşı herhangi bir hoşgörü besleyecek kadar ahmak değilim. Ama “öteki”ni aşağı görmenin, bizzat kendisi buna inansa dahi onun “biz” kavramından kopuk olduğunu düşünmenin şiddet sarmalına bir çözüm getirmediğinin de farkına varmamız gerektiğini savunuyorum. Aksine, “öteki”ni anlamanın, sadece “x” diye bir yaftayla geçiştirmeden, onu zihinsel bir çerçevenin içine oturtabilmenin çözümün başlangıcı olduğunu savunuyorum. Fizikte, kimyada, müzikte ve dolayısıyla tüm evrende hâkim olan olgu bağlantılarken, bunu beşeri alanda reddetmenin sonuçlarını tekrar tekrar yaşıyoruz. Grüen’in açıklamalarındaki gibi, bir şiddet suçlusunun tahrip edici güdülerinin nedenleri bile bu bağlantılarda yatarken, daha ne kadar süre boyunca bu kişileri hakaretamiz etiketlerle rafa kaldıracağız? “Onlar neden birer intihar bombacısı oldular?” sorusuna, “Çünkü onlar dinci,” “Çünkü onlar Çeçen,” “Çünkü onlar Orta Doğulu,” “Çünkü onlar Kürt,” Çünkü onlar x,” gibi sığ cevapların dışında bir şeyler söyleyebildiğimiz gün sorunun çözümü başlayacak. Kişilerin yaşantılarındaki bağlantılarının birer kurbanı olduklarını da fark ettiğimiz ve kendi zekâ ve kavrayışlarından büyük kavram, inanç ve ideolojilerin etkisinde oldukları için, bireylerden çok, bizzat bu olgularla mücadele etmemiz gerektiğini anladığımız zaman sorunun çözümü başlayacak. Bize konforlu gelen ama sonuçsuz perspektiflerimizi değiştirmemiz gerekiyor.

cern nataraja - paslanmaz kalem

CERN’deki Nataraja heykeli

Hinduizm’le herhangi bir ruhani bağım olmasa da kutsal varlıklarından biri olan Şiva’nın Nataraja dansını ve temsillerindeki simgeselliğini çok seviyorum. Genel çerçevesinde evrenin yok olup yeniden ortaya çıkmasının simgelendiği bu dansın her ufak detayında bu yazıda dile getirdiğim şeylere dair göndermeler var: Figürün merkezinde Şiva’nın sağ ellerinden biriyle yaptığı “Korkma!” hareketi bulunuyor. Bu elin altındaki sol eliyle havadaki sol ayağını göstererek de neyden korkmamamız gerektiğine işaret ediyor: Hareketten, yani değişimden çünkü kalbin yer aldığı vücudun sol tarafı devinimi (dolayısıyla da doğanın, maddenin ve evrenin sürekli değişimini) simgeler. Kalp atışının yer almadığı, aklı simgeleyen sağ tarafı geri plana saklayan Şiva, idare edilmesi, kontrol altına alınması gereken kısma işaret eder böylece. Kaldı ki aklı temsil eden sağ taraf da cehalet ve unutkanlığı temsil eden bir zebani üzerinde durmaktadır. Burada da Şiva şunu demektedir: Hayatınız boyunca unutkanlıkla eski hatalarınızı sürekli yinelersiniz. Aklınız size özel olduğunuzu, paha biçilmez olduğunuzu söyler. Ama siz tüm evrenin, sayısız varlığın sadece ufak bir parçasısınızdır ve herkes ve her şeyle birsinizdir. Şiva’nın sağ elinde yer alan, kum saati biçimindeki davul, damaru, evrenin varlıklarının biteviye yaratılışını, sol elindeki alev de yok edilişini simgelemekte. Ünlü gökbilimci Carl Sagan kitabı “Cosmos”ta, Nataraja’da atom-altı parçacıklarının kozmik dansını gördüğünü söylemişti. (Sevimli bir detay: CERN’in Cenevre’deki dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuarının girişinde bu heykelden bir tane bulunur.)

İktidarların, bireysel çıkarlarının peşindeki kişi ve örgütlerin tüm unutturma, saptırma çabalarına rağmen bağlantıları hiçbir zaman göz ardı etmememiz gerektiğine inanıyorum. Basit bir Şiva heykeli bile tüm bilim, sanat ve inanışlarımızda yer etmesi gereken gerçeği hatırlatıyor işte bize: bağlantılar. İnsan veya hayvan, canlı veya cansız, mikro ve makro boyutta tüm varoluşla bir olduğumuzu sık sık anımsamamız gerekiyor. “Öteki”nden kopuk olduğumuz sadece bir yanılsama. Hepimiz birbirimize bağlıyız, hatta hepimiz, tek başına anlamsız olan notalar gibi, ancak “öteki”yle birlikte anlamlıyız.

Yılın aynı zamanında dönüp dolaşıp benzer şeyler kaleme alıyor olmam bir tesadüf mü? (Lütfen bakınız: “Arvo Pärt’ın Müziği ve Evrenle Bir Olmak: ‘1 + 1 = 1’”)

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.