Haftalık Bülten #1

Paylaş:

Paslanmaz Kalem ekibi olarak liste yapmak en sevdiğimiz şeylerin başında geliyor. İkinci sırada ise her Cuma sabahı dijital platformlara eklenen yeni albümleri dinleyip Whatsapp grubumuzda hafta boyunca uzun uzun muhabbetini yapmak var. Siz pek sevgili okurlarımız için ekipçe en sevdiğimiz iki şeyi birleştirdik; bu hafta çıkan yeni albümlerden dinlediklerimizi sizin için listeledik ve yorumladık. Yıl sonu listesine biraz daha zaman varken bu yeni format bizi bir süre daha oyalar. Umarız siz de beğenirsiniz. Haftaya yenisini yazmaya üşenirsek, bizden ısrarla isteyiniz.

CONVERGE & CHELSEA WOLFE – Blood Moon: 1

Converge’ün “dark rock” dediğimiz sulara ilgisi Axe To Fall albümünde yer alan ve Neurisos’in efsane vokali Steve Von Till ile beraber yaptıkları “Cruel Bloom” baladına kadar gidiyor aslında. Daha sonra Jacob Bannon’un da solo işlerinde bu deli karanlıklara olan ilgisini gösterdiği ise malumunuz. Türün artık şair-şarkıcı kıvamlarına da ulaşmış temsilcilerinden Chelsea Wolfe ile yapılan bu projenin ise müzikal anlamda Converge’ün yüzdüğü sulardan çok Wolfe’nin yüzdüğü sulara yakın olduğunu harırlamak lazım dinlerken.. Oldukça dinlenebilir, güzel bir albüm ama ben bu tür işbirliklerinde Cult Of Luna ile Julie Christmas’ın ortak çalışması olan “Mariner” uzunçalarında olduğu gibi, iki taraf arasında daha dengeli bir bölünme beklediğimi eklemeliyim. Albümün yayın tarihinin insanlık tarihinde bilinen en büyük ay tutulması ile aynı gün olması ise oldukça başarılı bir konsept çalışma ile ksrşı karşıya olduğumuza dair güzel bir ipucu.

Kerem Onan

 

THE DARKNESS – Motorheart

The Darkness’ın yeni albümü Motorheart, yılın son çeyreğinde gelen ve keşfedilmeyi bekleyen eğlenceli kayıtlardan. Açıkçası bu albümle beraber The Darkness için yapılan “Spinal Tap” benzetmesi de iyice yerine oturuyor. Motorheart albümündeki lirikler kurgusal bir grubun yazacağı türden bir parodiye ve tuhaflığa sahip. Ancak albümdeki müzikalite fazlasıyla doyurucu.

Albüm ilk açıldığı andan itibaren Aerosmith, Van Halen ve Def Leppard kataloklarından çıkan melodilere tanıklık ediyorsunuz, klas hard/glam rock rifflerini içinize çekiyorsunuz. Albümün bu anlamda oldukça eski okul, güçlü bir stili var.

Bunun yanı sıra albüme sızan Queen damarını da ara ara duyuyorsunuz. Bu Queen damarı bilhassa Sticky Situations’ta kendisini gösteriyor.  Ama bu sizi şaşırtmasın, çünkü Queen’in efsane davulcusu Roger Taylor’ın oğlu Rufus Tiger Taylor grubun davulcusu. O yüzden Queen armonileri ve koroları doğal olarak kulağınıza çalınıyor.

Tabii bu bağlamda The Darkness, Justin Hawkins gibi bir frontman’e sahip olmanın avantajını da sonuna kullanıyor. Onun tiz, yüksek ve yankılı vokali ışıl ışıl parlıyor, sound’u başka bir seviyeye çıkarıyor.

Bu falsetto’lu, opera ekolü ses için yazılan besteler de The Darkness’ı çekici kılıyor. Eğer bu yıla dair sıkı bir hard rock albümü dinlemek istiyorsanız, Motorheart’ı ıskalamayın. Ama albümün fallik kapağına ve liriklerine de çok takılmayın.

Orçun Onat Demiröz

 

VENDED – What Is It // Kill It

Slipknot karargâhından haberler hız kesmiyor. Grubun yeni single’ı “The Chapeltown Rag” yayımlamasının üzerinden henüz daha iki hafta geçmemişken Corey Taylor ve sevgili Shawn “Clown” Crahan’ın oğulları Griffin Taylor (vokal) ve Simon Crahan’ın (davul) 2018 yılında kurdukları Vended’in ilk EP’si “What Is It//Kill It” geçtiğimiz hafta itibariyle yayınlandı. 5 kişilik kadronun tamamı Des Moines, Iowa doğumlu olan Vended’in yaş ortalaması ise 19. 

“Fuckin’ kill everbody!” repliğiyle açılan ve 5 parçadan oluşan EP için 18 dakikalık nu-metal soslu brutal bir seans diyebiliriz. Beklentileri karşılar nitelikte. Özellikle “Asylum” isimli parça ciddi bir hit olma potansiyeli taşımakta. Corey Taylor’ın klonu seviyesinde benzer bir vokal rengi ve tekniğine sahip Griffin’e hayret etmek isteyen hardcore Slipknot fanları ve ekstrem müziğe gönül vermiş Z jenerasyonunun müziği nerelere taşımayı hevesli olduklarını görmek isteyen metal müzik sevdalıları Vended’e kesinlikle bir şans vermeli. Gelecek emin ellerde.

Ersay Uçak

 

ADELE – 30

Müzik endüstrisi içindeki bulunduğu nokta itibarı ile, küresel bir süperstar olan Adele yayınladığı dördüncü albümünde, hemen hemen her şeyi mümkün olduğu kadar ham ve tavizsiz bir şekilde ortaya koyuyor. Yaşadığı boşanma sürecini oğluna aktarmak ve anlatmak için albümünü bir araç olarak kullandığını açıklayarak da albüm ile başarılmak istenen şeyin altı net çizgilerle belirlenmiş durumda.

Albümden ilk yayınlanan şarkı olan “Easy On Me” aynı zamanda albüm için yazılan ilk şarkı. Tek bir şarkı ile aslında her şeyi söylediğini düşünen Adele bu şarkı sonrası bir süre bekledikten sonra elindeki hislerini bir albüme evriltmek istediğini belirtiyor. Bu evrede de evliliğine atılan el bombasının elinde kalan şarapnellerinin her birini, olayı hatırlatacak ve anlatacak bir parçaya dönüştürdü ve bütün kulaklarda duyulmasını sağladı. İşte bu nedenler dahilinde dinlediğiniz her bir eserin neden bu kadar duygu dolu olduğunu bir kez daha anlamış olmak gerek. Zaten vokal yeteneğinin tartışılmaz yönü varken bir de ruhundaki her bir sayfayı imza için önümüze olanca sadeliği ile bırakmış durumda. Geçirdiği bedensel değişiklik ile de sürekli gündemde olan Adele, fiziksel olarak artık daha çok kadını da temsil ediyor. Müziği de aynı eksende gelişerek, şimdilik yayınladığı son albüm olan 30’un neden bir ustalık eseri olduğunu belirginleştiriyor.

İlk dinlemede ‘Adele bunu mu yaptı?’ diye soracaklar olsa da… Evet, yaptı. Ama zorunda değildi!

Volkan Atay

 

HYPERDONTIA – Hideous Entity

Hyperdontia, Danimarka ve Türkiye death metal ortamlarının en aktif elemanlarından dördünün ortak grubu. Bizim cenahtan gitarda Diabolizer, Decaying Purity ve Engulfed’dan bildiğiniz Mustafa Gürcalioğlu ve yine Decaying Purity ile Diabolizer’ın yanı sıra grindcore projesi Septage ile de yeraltında oldukça ses getiren bas gitarist Malik Çamlıca’yı kadrosunda bulunduran grup ikinci albümü Hideous Entity ile karşımızda. Hyperdontia’yı dinlerken artık yavaştan ayrı bir isimle anılmaya başlanan Danimarka DM tayfasının erken dönem Amerikan oldschool death metal’i ile yine aynı dönemlerden ama az daha teknik Finlandiya ekolünü sentezleyen hayvani tarzını iliklerinizde hissediyorsunuz. Özellikle Mustafa ve Malik’in yer aldığı gruplarda son iki yılda kayıt kalitesindeki kararında ama fazlasıyla duyum zevkini arttıran gelişme dikkati çekiyor. Yeni albümde özellikle lead gitarlar, sololar tabiri caizse konuşuyor, size derdini anlatıyor. Sözün özü, karşınızda çok iyi bir death metal albümü duruyor. Albümleri edinmek için grubun facebook sayfasını ya da Mustafa’yı direkt olarak takip etmenizi tavsiye ederim. Albümün LP CD kaset formatları ile ilgili son bilgiler en iyi bu sayfalardan geliyor. Ama resmiyete dökelim işi derseniz buyurun: Hyperdontia

Kerem Onan

 

DER WEG EINER FREIHEIT – Noctvrn

Kariyerlerini heyecan ile takip ettiğim Alman black metal grubu yayınladıkları son albümleri Noctvrn ile daha ilk dinleyişte bile ne kadar dolu ve hacimli bir iş yaptığını göstermiş durumda. Bir önceki albüm kadar vahşi ve tekinsiz değil evet ama bu sefer gitmek istedikleri sınırları kendi kanlı elleri ile çizecek kadar planlı ve kapasiteli bir albüm üretmişler. Hedefledikleri çerçevede albümün her bir notasından keder damlıyor diyebilirim size.

Albümü üretme sürecinde nasıl bir duygu dünyasında yaşadılar bilmiyorum ama ne yaşadılarsa size bunu da eş şekilde ve dozda hissettirecek kadar iyi bir albüm sunmayı başarmışlar. İlk dinleme tekrarlarında bile etinize geçirdiği tırnakları ile epey daha kanatacakları belli… Albümü dinlerken karanlık bir mıknatısın çekim alanında doğru yürüyen bedenim, kendilerini sene sonu listeme buyur edecek. O da belli. Grubun sahip olduğunu düşündüğüm üst düzey şarkı yazarlığının, yoğun ve doğru bir atmosfer kullanımı ile yakalanan uyumu bende şimdiden büyük bir iz bıraktı diyebilirim. Noktvrn, kesinlikle dinlenilmesi gereken, iplerinin tamamının grubun elinde çok iyi bir tansiyon ile tutulduğu şahane bir albüm. “Özgürlüğün yolunda” yürümek için önce kendinizi dipsiz bir kuyuya itmeniz gerekiyor. Kesinlikle korkutucu bir deneyim olacaksa da bu yolculuğa çıkmanızı tavsiye ederim. Gideceğiniz yere varır mısınız bilemem ama…!

Volkan Atay

 

EXODUS – Persona Non Grata

Force Of Habit’de korkmadan nasıl moderniteyi denediklerini, reunion’dan sonra Holt’un hiç çekinmeden NYHC riflerini bile thrash metale nasıl yedirdiğini iyi hatırlayın, fanların kapışmasını severler. Her Exodus albümünden beri en sevdiğim metalci tartışmaları başlar; albümdeki sound neden böyle, bu vokalist mi daha iyi yoksa tek ölümsüz gerçek Paul Baloff’mudur. Souza nın tizlerine kızanlar, Dukes’un magandalığına gerilenler derken, 2004 reunion’undan beri insanların Exodus tartışmasını eğlenerek izlerim.  İşin aslı şu ki, grubun kurucusu Tom Hunting’in oldukça zorlu sağlık sorunları atlatıyor olmasına rağmen covid döneminden tek parça halinde çıkmayı başarmış grup bu albümle. Slayer macerası bitince yuvasına dönen Holt’un en vasat şarkı olan The Beatings Will Continue’deki soloları bile tek başına ders niteliğinde.

Grubun reunion’dan beri iyice artık besteleri lastik gibi uzatma hastalığı ise aynen devam ediyor. Ama sorun şu ki bence Exodus sevmek yukarıda saydığım ve gıcık olabileceğiniz her serzenişe rağmen grubu dinleyebilmek. Tellerde kayan parmağın kıvraklığında bile Holt’u tanıyabiliyorsanız zaten albüm akıp gidecektir. Evet en iyi albümlerinden biri değil, son üçe oynar. Evet sound hala aşırı parlak. Evet Souza eskisi gibi güçlü değil. Die hard fanlar göreve, diğerlerini klasiklere alalım.

Kerem Onan

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.