HELLFEST 2017 Festival Günlüğü

Paylaş:
Hellfest 2017 Festival Günlüğü - Paslanmaz Kalem

Hellfest 2017’de bir kere daha kusursuzca tasarlanmış, harika bir festivale imza attı: Deep Purple, Aerosmith ve Linkin Park’ın sırasıyla headliner olduğu üç gün boyunca aralarında Slayer, Kreator, Queensryche, Steel Panther, Rancid, D.R.I. gibi onlarca kült grubun bulunduğu 160 grup sahne aldı. Kadro bu isimlere rağmen geçtiğimiz yıllara göre daha renksizdi, ancak yılın festivallerine bakıldığında en iyi kadroyu yine Hellfest yakalamıştı. Üstelik festivalin estetiğe, ambiyansa verdiği olağanüstü özen göz önünde bulundurulunca senenin kesin favorisiydi.

Bu söz konusu estetik öyle ciddi boyutlarda ki, doğrusu Hellfest’e bir şey dinlemeye değil de sırf “görmeye” dahi gidilebilir ve bu konuda bir iki kelam etmeden Hellfest’i anlatmak kabil değildir. Festivalin gerçekleştiği Clisson kasabasının yerlilerinden ve festivalin şarap tedarikçisi François’dan öğrendiğimize göre, zaten festival alanını görmek için küçük kasabalarına kışın dahi turistler gelir olmuş. Alana girmek için vardığınız meydandaki dev gitar heykeli, kalıcı biçimde inşa edilmiş ve dövmecisinden kıyafetçisine metalci ruhlar için eksiksiz bir kent meydanı ütopyası olan Hell City Square, festival alanına girmek için kullanılan katedral kapısı, Mad Max dünyasından çıkmış ve geceleri içinde yekpare ağaç kütüklerinin yandığı paslı kafes ve heykeller, Delacroix’in ünlü “Halka Yol Gösteren Özgürlük” tablosundan esinlenerek yapılmış (en azından şahsen öyle anladığım), 70 ton ağırlığında ve 15 metre yüksekliğindeki Lemmy heykeli… Hellfest’in sunduğu müziğin ruhuyla bütünleşen bu ambiyansı yaratabilmesinin nedeni de, fanlar için fanlar tarafından düzenlenen bir festival olması. 2006’da 22.000 kişiyi çeken festivalin bu yıl 220.000 kişiye ulaşması da bir araya toplanan isimler kadar her ayrıntıya sinmiş bu ruhun da bir ürünü.

1. Gün

Perşembe gününden kamp alanına 4 günlük yuvasını kurmuş ve kendini festival havasına hızla kaptırmış bünyeler için ilk konserin saat 10.30’da başladığı Cuma günü, sıcağın da rekor kıran seviyelerde olmasıyla zorlu bir girişti. Gaddar güneş yüzünden görev bilincimizden ödün vererek 1. günün açılışını öğleden sonra Avatar ile yaptık. Çok teatral bir grup olan İsveçli Avatar, canlı izlendiğinde verdiği tat çok değişen gruplardan. Bunu bilenlerden ya da bilmeden birkaç dakikalığına uğrar giderim diyerek kendini şova kaptıranlardan oluşan hatırı sayılır bir kalabalığa çok güzel bir konser verdiler. Hemen ardından günün en ağır toplarından Queensrÿche (ne yazık ki bu kadar erken bir saatte) ana sahnede yerini aldı. Konserde ses ne yazık ki zaman zaman rüzgarın azizliğine uğradı, ancak grup I don’t Believe in Love’lı, Operation Mindcrime’lı ve Empire’lı muhteşem bir şarkı listesi ile eski fanları mest etti. Kendilerine yaraşır bir kalabalık toplayamayışları biraz yürek burksa da Geoff Tate’siz mutlu ve huzurlu grup, klasikleşmiş şarkılarında büyük seyirci katılımı yakaladı. Yalnızca punk ve hardcore’a ayrılmış Warzone sahnesinde dünya gözüyle bir kere olsun görmek istediğimiz Fransız punk grubu Tagada Jones konserine yöneldiğimizde ise ne yazık ki olağanüstü kalabalık nedeniyle hüsrana uğradık. Öyle ki, değil konser alanına girebilmek, alana ulaşan yolun son 20 metresini bile aşamadık. Sonradan duyduğumuza göre fanlar saatler öncesinden bu küçük alanı doldurmuş. Geçen yıllarda ana sahnelerde de aynı sorunun yaşanması nedeniyle bu sene ana sahne alanını bir futbol sahası kadar büyüten Hellfest ne yazık ki Warzone sahnesine gereken alanı doğru hesaplayamamış.

Günün headliner’ı Deep Purple, sabaha karşı 2’de tamamlanan ve geç saatte çok büyük grupların yer aldığı bir festival gününde 20.45’te sahneye çıktığından “günün headliner’ı kimdi” sorusu eminiz ki ertesi sabah bir muhabbet konusu oldu. Ancak Deep Purple sahnede yaşları gereği sakin bir mizaç sergilese de, yılların verdiği deneyimle olsa gerek, açıklanması güç bir şekilde çok formdaydı. 71 yaşındaki Ian Gillan’ın sesi hala aynı ses, Steve Morse yine muhteşem. Bu yıl çıkan albümlerinden de şarkılara yer veren grup uzunca bir klavye solosunun ardından konseri peş peşe çaldıkları Perfect Strangers, Space Truckin’, Smoke on the Water, Hush ve Black Night’la tamamladı.

Henüz hava kararmadan biten konserin ardından seyirciler zor tercihlerle karşı karşıyaydılar, zira kah tümüyle, kah 20 ya da 30 dakikalığına çakışan gruplar şöyleydi: Sabaton, Marduk, Obituary, Rancid, Rob Zombie, Autopsy, In Flames, Alestorm, The Damned! Elimizin altında adrenalin iğnemiz de olmadığı için kısa kısa özetleyecek olursak Sabaton hep aynı, Rob Zombie eğlenceli ve çok şov odaklı (ancak yer yer hatalı ve neyse ki gitarist John 5’lı), Rancid çok punk, In Flames ise çok geç.

2. Gün

İkinci güne, Hellfest’in tüm alanları çimlendirerek çözmüş olduğunu iddia ettiği “toz” sorunu gerçeğinin bir kere daha tezahür ettiğini görerek başladık. Çimlendirme çalışmasından önce durum çok daha kötü olsa da (görüş mesafesinin 1 metreye düşmesi sebebiyle sahnedeki grubu görememek gibi) 36°C altında kuruyan toprak yüz binlerin ayakları altında ince bir toza dönüşerek yine hepimize musallat oldu. İtfaiye hortumlarıyla kuru alanları nemlendirme girişimleri ise ancak kısa vadeli çözümler sunabildi. Yine de insan güne Phil Campbell and the Bastard Sons ile başlayınca pek şikayet edesi gelmiyor. Motörhead gitaristi konsere yeni grubuyla yaptığı şarkılarla başladı ancak tansiyonu yükselten Going to Brazil, Born to Raise Hell, Ace of Spades ve Killed by Death kombosu ile konserin son dört şarkısı oldu. Ugly Kid Joe, konsere katılımdan anlaşıldığı kadarıyla fanlarını memnun eden bir konser verdiyse de kendilerine daha az aşina olan seyirciye pek de fazla bir şey sunamadı. Ace of Spades cover’ları hoştu, Cats in the Cradle ve Everything About You şarkıları da konserin doruk noktalarıydı.

Sırada arka arkaya iki eğlence makinesi vardı: Steel Panther ve Dee Snider. Müziklerine yaklaşımınız ne olursa olsun, Steel Panther’i izleyip de eğlenmemek gibi bir ihtimal yok. İşin en ilginci, bir parodi grubunun tiye aldığı gruplardan daha çok satan, eni konu hitler çıkarmış, festivallerde headliner’lar kadar kalabalık toplayan bir grup haline gelmiş olması. Gerçi bu kalabalıkta seyirciler arasından sahneye davet ettikleri ve üstündekileri çıkaran, dans eden ve öpüşen kızlar sebebiyle bulunan arkadaşlar olması da pek muhtemel ama sözleri sahte de olsa müziği hakiki bir grup Steel Panther. Tam glam metal havasına girmişken başlayan Dee Snider ise mevzuyu biraz daha metale çekerek Twisted Sister fanlarını da çok memnun eden bir konser verdi. Çenebaz kişiliğiyle tüm festivali kendine mıknatıs gibi çeken Snider’in en eğlenceli anonsu haklı bir serzenişti: “sıradaki şarkının yeni mi eski mi olduğunu söylemeyeceğim, çünkü yeni olduğunu duyunca gidip bira alıyorsunuz”. Hemen belirtelim; şarkı yeniydi. Seyirciyi avucunun içine alan Snider, konserleri hedef alan terör saldırılarına cevap olarak söylediği (ve söylettiği) We’re not Gonne Take It, “Grunge mrunge değildi, gerçek bir metal grubuydu” dediği Soundgarden’dan Chris Cornell anısına çalınan Outshined ve I Wanna Rock’ın ardından bir Standing Rock direnişi güzellemesi olan So What ile konserini tamamladı.

Hellfest 2017 Aerosmith - Paslanmaz Kalem

Airbourne genel performanslarıyla ölüyü dirilten, vokalist Joel O’Keeffe’nin son şarkı Runnin’ Wild’da sahnenin tepesine tırmanışıyla da yürekleri ağza getiren bir konser verdi. Başlarda AC/DC’nin bir kopyası olarak algılanan Avusturalyalı grup, bir kopyadan fazlası olduğunu konserlerinde yaşadıkları ve yaşattıkları coşkuyla kanıtlıyor. Bunca rock’n roll bir günün ardından gecenin headliner’ı Aerosmith için artık daha da heveslenen kalabalığın büyük kısmı alandan ayrılmadan 2 numaralı ana sahnedeki Apocalyptica’yı uzaktan izlemekle yetindi. Grup bunca başarıdan sonra sanki hala ne kadar büyüdüğünü anlayamamış gibi enteresan bir mütevazılık içindeydi, ama takdir edersiniz ki çaldıkları her şarkı kalabalık tarafından ezbere bilindiğinden heyecan yaratmakta hiç zorlanmadı. Konserlerde yeni çalmaya başladıklarını söyledikleri Orion bilhassa gruba çok yakışmıştı.

Sıra günün headliner’ı Aerosmith’e geldiğinde ise bir kere daha kelimeler kifayetsiz kaldı. Çıktıkları veda turnesi “Aero-Vederci Baby!” dahilinde verdikleri konserde Janie’s Got a Gun, Love in an Elevator, Dude (Looks Like a Lady), Mama Kin gibi büyük klasiklerle, seyircilerin arasına uzanan podyumdan neredeyse hiç inmeyen grubun enfes performansıyla, muazzam ışık ve konfeti gösterileriyle yine unutulmaz bir konserdi. Konserde ekranların sık sık kararması, görüntü yerine grubun logosunun konması Hellfest organizatörlerini muhtemelen biraz terletti. Bisin ardından podyuma çıkarılan beyaz piyanonun başına geçen Steven Tyler’ın sanki her gün daha da güzelleşen sesiyle söylediği Dream On’un ardından Walk This Way ile konser sonlandı. Son olarak – gruba olan tüm saygımızın baki olduğunu belirterek – biraz da dedikodu kazanına düşelim: Steven Tyler’ın giydiği dantelli tayttan (hiçbir şey Güllüoğlu baklavası pozu kadar kitsch olamayacak olsa da) ve Joe Perry’nin Keith Richards’a dönüşmüş olmasından bahsetmeden geçemeyeceğiz.

Duyguların sel olduğu bu konserden sonra ise hem tüm romantizmimizi sıfırlamak, hem de kardeşi kardeşe kırdırmak istercesine aynı ana konmuş Kreator ve Suicidal Tendencies konserleri vardı. Tercihimiz (en azından kendi nezdimizde tartışmasız olarak) bu sene bir kere daha muhteşem bir albüm yayınlamış olan Kreator’dan yana oldu. Yeni albüm Gods of Violence turnesine devam etmekte olan Kreator, Hordes of Chaos’la başlayarak Phobia’ya geçen, ardında Satan is Real ile devam eden mükemmel bir şarkı listesiyle sahnedeydi. Fallen Brother esnasında sahneye kurulan küçük ekranlarda yakın zamanlarda kaybettiğimiz müzisyenler gösterilirken bu listeye ne yazık ki yeni eklenmiş olan Chris Cornell’in atlanmayışı büyük alkış aldı. Yeni albümün en dikkat çeken şarkılarından World War Now’un çalınmaması üzücüydü ancak Enemy of God, Civilization Collapse, Violent Revolution elbette ki tüm acıları dindirdi.

3. Gün

Üçüncü gün bizim açımızdan festivalin en sönük günüydü. Kadronun zayıflığı ile günlerin yorgunluğu, yoğun sıcak ve toz çilesi bir araya gelince sakin bir gün geçirmek farz oldu. Güne Skindred ile başladık. Grup yoğun katılımlı, yüksek tempolu bir konser verdi ama belki de erken bir saatte sahne aldıkları için kendi ortalama performanslarının biraz altındaydılar. Bulup da izlemesi kolay olmadığından merak uyandıran grup Sanctuary de sahne hakimiyeti bakımından son derece vasattı. Prophets of Rage ise günün ve festivalin en güzel konserlerinden birini verdi. Rage Against the Machine, Cypress Hill ve Public Enemy’nin oluşturduğu “Voltran”, bazen RATM bazen de hip hop sound’unun öne çıktığı, zaman zaman da ikisinin enteresan bir uyumla iç içe girdiği eklektik bir müzikle sahne aldı. RATM’nin en önemli şarkılarından Guerilla Radio, Know Your Enemy ve Killing in the Name of gibi klasikler seyirciden çok büyük bir katılım gördü. Audioslave’den eski grup arkadaşları Chris Cornell’i anmak için ise grup Like a Stone şarkısını enstrümental olarak çaldı.

Hellfest 2017 Prophets Of Rage - Paslanmaz Kalem

Prophets Of Rage

Günün headliner’ı Linkin Park idi. Ancak gecenin en heyecanlı anlarını, konserin bitişiyle hemen yandaki sahnede başlamak üzere olan Slayer için yükselen tezahüratlar müjdeledi. Slayer, tüm festivalin en iyi birkaç konserinden birini verdi. Son albüm Repentless’tan albüme ismini veren şarkıyla açılan konserde bir Slayer fanı ne ararsa vardı: Disciple, Seasons in the Abyss, War Ensemble, Hate Worldwide, South of Heaven ve niceleri. Bunun da ötesinde grubun kendisinde de başka bir enerji vardı bu konserde. Özellikle Holt’ın sahneyi dolduruşu göz kamaştırıcıydı. Grup Angel of Death’le sahneden inerken artık kimsede biraz olsun derman kalmamıştı. Doğrusu, Hellfest’i bitirmek için bundan güzel bir konser olamazdı.

Hellfest velhasıl bu sene de kadrosuyla, organizasyonuyla, ambiyansıyla ve (ne yazık ki) sıcağıyla unutulmaz bir festivaldi. Eğer bir gün yolunuzun bu festivalden geçme olasılığıyla karşılaşırsanız hiç tereddüt etmeyin; Hellfest sizi 4 günlüğüne cennete götürecek! Son olarak yardımcı pilot Cristian’a (nam-ı diğer Bonzo), Paslanmaz Kalem’le tanışmamıza ön ayak olan çilekeş misafirim, sıcak-sevmez sevgili Çağlan’a, kamp dostlarımız Melis, Daniel, Deniz ve Alex’e ve nihayet Paslanmaz Kalem’den Özgür’e çok teşekkürler. Festivaller sizinle daha güzel.  

 

Fotoğraflar: Nicko Guihal / Hellfest

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.