POGAVRANJEN – Jedva Čekam Da Nikad Ne Umrem: Ölmemek için sabırsızlanıyorum

Paylaş:
POGAVRANJEN - Jedva Čekam Da Nikad Ne Umrem
Yazarın puanı8.9
8.9
Okuyucu Puanı: (2 Oy)10

Şu hayatta hiçbir şeyi doğru düzgün becerememiş Hırvatistanlı insanlar topluluğu Pogavranjen’in son albümünden bahsedeceğim sizlere. 2014’de çıkardıkları “Sebi jesi meni nisi” isimli albümlerine tesadüfen rastlamış ve şu zamana kadar en çok müzik dinlediğim yıl olan 2014’de kendilerine en iyi 50 albüm listemde yer vermiştim. Tabi siz hala ilk kurduğum cümlenin sebebini düşünüyor olabilirsiniz. Albümü kritiklerken diğer yandan da niçin onu söylemiş olduğumu anlatacağım sizlere, eminim anlayacaksınız beni. Hazır yeri gelmişken yeniden kritik diye akademik makale yazmadığımı ve asla böyle bir şey yapmayacağımı belirteyim. Bununla birlikte müzik adını verdiğimiz sanat türünün diğer bütün sanatlar gibi duygulara hitap ettiği gerçeğini kabul edersek, kelime mühendisliği kafasına girmeden hislerimden kopup yazı halini alan hiçbir kelimeyi geri çevirmeyeceğim. “Bu adam albüm yazmıyor, adeta günlük tutuyor” diyen varsa, tavsiyem sayfadaki şarkılara biraz kulak verip kendi akademik yorumunu doğrudan grubun hesabına göndersin, çünkü eminim davul sounduna, trampetlerin tonuna, davulcunun zil kullanımına, gitar tuşelerinin durumuna dair eleştiriler gelsin diye yaptı adamlar bu müziği. Evet, aynen devam dostlarım.

Grubun logosu

Tuhaf müzik önceleri yalnızca bir takım kimselerin eğlencesi ve hayatı alaya alma biçimi iken, şimdilerde yüzlerce alt türü olan bir akım. Her hafta, hatta her gün daha tuhaf, daha aykırı müzikler çıkıyor. Gruplar en zıt türlerin birbirine harmanlanmasıyla kendi müzikal karakterlerini kazanıyorlar.  Pogavranjen’in diğer gruplardan farkı olduğunu iddia etmeyeceğim, zira artık bütün gruplar ortak biçimde birbirinden ayrı yollara gidiyorlar. Bunlardan örneğin Tribulation’un Fields of Nephilim ve The Cure gibi gruplardan beslenerek aslında yıllardır var olan bir tür olan ancak ismi doğru düzgün konulmamış olan Black’n Roll’u yeniden parlatarak aniden “100 kişinin bildiği grup” iken “yüzbinlere hitap eden grup” olması veya Deafheaven’ın aslında yine birbiriyle birçok bakımdan bağlantılı olan hisli melodiler ve atmosferik dokunuşlarla black metali harmanlayarak (Alcest’in daha sert versiyonu desek sırıtmaz sanırım) ardından bir de üzerine leş çığlık vokaller koyup iki tür arasındaki üstünlüğü tuhaf bir dereceye getirerek beklenmedik biçimde yeni bir akım çıkarması, birbirinden ayrı giden yine de çok yeni bir şeyler sunmayıp sadece doğru zamanda doğru adımı atabilen gruplardan bazılarının öne çıktığının bir kanıtı. Elbette birileri parlarken, diğerleri de derinden giderek belki patlama yapacakları günleri beklemeye koyuluyor. Örneğin Vaura gibi, Evilfeast gibi, Visceral Evisceration gibi mükemmel albümlere imza atmış gruplar yalnızca keşfedenler tarafından sevilip sayılırken belli bir takım gruplar da cidden hemen hiç kimse tarafından duyulmadan yalnızca Metal Archives sitesinde bir madde olarak kalabiliyorlar. Bütün bunların ışığında ben de kolay ulaşılabilir albümler hakkında yorumlarımı saklayıp keşfetmeye açık, gruplara dinleyici sayıları üzerinden not vermeyen, ortamlarda prim yapmak için bile kullanılamayacak albümleri dinleyebilecekler için kalemimi oynatmayı tercih ediyorum. 

Sebi Jesi Meni Nisi (2014)

6 şarkıdan oluşan ve 44 dakika süresiyle standart bir uzunluğa sahip bu albümün isminin tercümesi şu; “Ölmemek için sabırsızlanıyorum.” Yeterince tuhaf ancak bir o kadar da esaslı bir çalışmanın geleceği yalnızca ismindeki boş vermişlikle bile anlaşılabilir. Boş vermişlik diyorum çünkü her ne kadar bir hırsı ve olanaksız bir arzuyu betimlese de, işin aslının gereğinden fazla beyhude olduğu kaçınılmaz bir gerçek. Kaldı ki “Maitreya” şarkısıyla birlikte giren ve “Olam Ha-Ba” ile çıkan müziğin tamamının en temiz özeti yine ‘boş vermişlik’ oluyor. Bu ‘dam s*kine mertek g*tüne’ halini en çok kararlı davulların ardındaki düşük tempolu gitar melodileri ve çığlığa veya brutal vokal yapmaya hiç mecali olmayan vokallere bağlayabiliriz. Yalnızca bunlar değil elbette, yukarıda söylediğim gibi şu hayatta hiçbir şeyi becerememiş olmanın verdiği o paradoksal tembelliği de müzikal olarak ifade ediyor albüm. Özellikle son şarkıda tam bir power metal şarkısına yakışacak, konserde spot lambayı yaktıracak cinsten bir solo giriyor ve girmesiyle çıkması hemen hemen bir oluyor. Albüm boyunca akıp giden yayvan müziğin bir anda bu kadar yükselmesi ve ardından en zirve anında aniden düz davul ritmine teslim olması başka bir şekilde açıklanamazdı sanırım.

Beceriksizlik ve onun bir sonucu olan başarısızlık durumunu kabullenemeyenlerin dinleyeceği bir albüm değil bu. Daha iyi bir vokal olsa, daha vurucu gitar melodileri olsa, daha kaliteli prodüksiyon, daha iyi albüm kapağı olsa ve daha birçok “olsa daha iyi olurdu” denilebilecek kısımlar var. Ancak bunu böyle değerlendirmek yerine şöyle bir saniye durup düşündüğünüzde asıl olayın bambaşka olduğunu anlıyorsunuz. Yarım kalanlar, tamamlanamayanlar büyütüyor insanı. Deneyip, çabalayıp, başarısızlığın galip gelişini hüzünle kabullenmeyi günümüz insanı olgunluk kavramıyla denk tutuyor. Nihai kaybedişe bütün hücrelerimizle inanıp yine de ruhumuzu atlıkarıncaya bindirirmiş gibi umut ediyoruz. Pogavranjen ise her saniyede kendi ulaşamadıklarıyla alay ediyor. Gönlünü eğlendiriyor. Bir önceki albümlerinin yalnızca kapağından çıkartılabilecek bir sürü anlam varken, bilinçliliğin yalnızca boş kafalardan çıkan rastgele fikirlerin altını doldurmaya çalışmak olduğunu, felsefenin salt beynimizle oynadığımız uluslararası bir evcilik oyunu olduğunu iddia ediyor.

Bütün bu cılız hissettiren gitarların ve vokallerin ardında ise oldukça farklı bir davul yaklaşımı görüyoruz. Sanki şarkının gidişatını bozmak isteyen bir davulcu tarafından arada bütün hissiyatı bozabilecek seviyede azgınca çalınmış yerler var. Biraz daha zor alışılabilecek bu davul partilerinin arada sırada albümün maksadını biraz aştığını düşünsem de albümün son şarkısı “Olam Ha-ba” girdiği anda bütün yelkenlerim suya iniyor. Aynı kısmı defalarca tekrar ettirip, her birinde farklı bir kafaya sokan başka bir şarkı pek hatırlamıyorum. Neyse daha fazla kurcalamadan son paragrafa geçeyim.

“Jedva Čekam Da Nikad Ne Umrem” çoğunluğun önemsediği birçok şeyi takmayan kimselerin, başkaları tarafından parmakla gösterilip “başarısız” diye hitap edilen dışlanmışların müziğini betimliyor. Bunu da depresiflik veya derbederlikle yapmak yerine doğrudan beceriksizlikle yapıyor. Bu bakımdan 2016’da dinleyebileceğiniz en samimi müzik olduğuna iddiaya girebilirim, çünkü en iyi dert dinleyenler genelde bir konuda iddiası olmayan ve başarısızlığı kabul etmiş naif kimselerdir –diğerlerinin dert dinleyecek vakti olmuyor çünkü.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.