DAVID BOWIE – En iyi 10 Şarkı

Diğer pop sanatçıları bir yana, David Bowie bir yana… Hem işkolik, hem yenilikçi, hem meraklı, hem sınır tanımaz, hem provokatif, hem gizemli, hem dahiyane, hem de multi-yetenek cambazı. Böyle özelliklerin bir toplamı halinde Pop-kültüre girip, kendini ikon mertebesine yükseltebilmiş kaç insan sayabilirsiniz? Ben söyleyeyim, siz yorulmayın: SIFIR. Çok özel adamdı Bowie; bir yandan Terkos pasajında 5 liraya satılan tişörtlere basılacak kadar kanıksanmış, bir yandan da anlaşılmaz ve gizemli şarkılar yazma konusunda uzman. Bir yandan androjen imajla televizyona çıkıp “İngiltere’ye faşist bir lider lazım” diyecek kadar acımasız, bir yandan da MTV’ye çıkıp “siz ırkçısınız çünkü siyah müzik klipleri yayınlamıyorsunuz” diyecek kadar eşitlikçi. Aslına bakarsanız, Bowie katıksız bir bireyciydi. Ten Ten (ya da Tin Tin) çizgi roman evreninde gazetecilik için neyse, Bowie de bizim evrenimizde müzik için oydu. Lord gibi adamdı, klastı. Bu dünyaya ziyaretçi olarak geldiğinin farkındaydı ve deneyebileceği her şeyi denemek, görebileceği her şeyi görmek, tecrübe edebileceği her şeyi tecrübe etmek istedi. Uçlarda duygusal durumları araştırmak onun göreviydi. Bu yüzden her adımında yepyeni bölgelere adım atar ve bizlere kaşiflik ederken, bir yandan da kendini baştan yarattı. Haliyle de akıl almaz boyutta bir müzikal bölgeye yayıldı. Böyle bir adamın en iyi 10 parçası nasıl seçilebilir? Mümkün mü? “The Man Who Sold The World”de proto metal, “Station To Station”da avant-rock, “Let’s Dance”de New Wave, “Black Tie White Noise”da R&B sularına yelken açan ve bu seferlerin tamamından ganimetle dönen bir adam bu. Biz de “en iyi”lerine değil, “en sevdiklerimiz”e odaklandık haliyle. Bu 10 şarkılık seçki, Bowie’den ziyade, bu listeyi oluşturan hayranlarının Bowie ile kurduğu bağı anlamanızı sağlayacak bir listedir. Kim bilir, belki siz de kendinizden bir şeyler bulabilirsiniz bu cümlelerde. Keyifli okumalar dileriz. (Listeyi oluştururken konuğumuz olmayı kabul eden Zülal Kalkandelen’e teşekkürü borç biliriz.)

Mert Yıldız

David Bowie’nin en iyi 10 şarkısı

10) WARSZAWA

Emre Karacaoğlu: Bowie’nin Eno’yla (ve Bowie’nin uzun yıllar boyunca prodüktörlüğünü yapan Tony Visconti’nin dört yaşındaki oğluyla) birlikte bestelediği bir başka şaheser. Bowie’nin dönemin en ayrıksı türü krautrock’a olan ilgisinin zirvesi adeta. Visconti’nin oğlunun La-Si-Do notalarını tekrar tekrar çalarak Eno’ya verdiği ilham sayesinde ortaya çıkan teması ve ardından gelen Eno düzenlemesi, Bowie’ye parçanın sonundaki vokalleri yazmaya itmişti. Eno’nun seçtiği klavye tonları ve Bowie’nin anlamsız sözleri, biz dinleyicilere bir Doğu Avrupa kentiydemişiz hissi yaşatmıyor mu?

Kerem Onan: Bowie’nin Berlin günleri meşhurdur ama ilgisi sadece onu kolayca Nazi olarak suçlayanların sandığı gibi “Almanlık” değildir, “Batı tipi” hayatın sınırlarının dışına tam da sınırın ucundan taşıp bir göz atmaya gitmiştir aslında oralara. Aklı hep sonsuzlukta, ölüm sonrasında ve hayatın ulaşamadığımız köşelerindedir. Kendini sınırlayan kültürel kodların dışına çıkmak bu yüzden onun asilik geleneğidir, daha fazlasına politik anlamda hiç atılmasa da zaten bunu gerekli kalmaz, bireyci ve bencildir Bowie, kendisini hiçbir zaman solcu ya da sağcı olarak tanımlamamıştır. Polonya’yı ziyaretinin sonuçlarından biri de bu şarkıdır. Brian Eno’nun muhteşem soundscape’leri eşliğinde bir Polonya halk türküsünden kes yapıştır yapılan yerel lirikleri ile, yerinde duramayan, dünyanın bütün hüznünü merak eden insanların soundtrack’i haline gelir şarkı zamanla ki çok azdır bu duygu ile dünyayı gezenler, bilesiniz. Şarkı “Low”un son üçlüsüne doğru bir ara name gibidir, ruhani bir geçiş görevi görür ve Eno’nun sihrini taşır.