HEAVY METAL ÜZERİNE

2125
0
Paylaş:

Hayat bir atlı karıncadır derler,
Hızla döner, sıkı tutunmalısın.
Dünya kral ve kraliçeler ile dolu,
Gözlerini kör eden ve hayallerini çalan.
İşte; Cennet ve Cehennem!

(Black Sabbath – Heaven and Hell)

Adorno der ki; müziğin olanağı nedir sorusu ile dünyanın olanağı nedir sorusu birbirlerine karşılık olur. Antik çağ filozoflarının başlarını gökyüzüne kaldırıp “şu gökte parlayan şeyler nedir? Dünya’nın şekli nasıldır? Elimdeki kaşığı nasıl düşünüyorum?” gibi sorulara benzer felsefece sorular elbette müziğe de sorulabilir; Bir müziğin adını koyarken neden bir maden adı seçilmişti? Bu müzik neden çok sert? Vokalistler neden bağırarak şarkı söylüyorlar? Müzisyenler neden sürekli olarak blue jean ve deri kıyafetler giyiyorlar? Ölümden, kandan, savaşlardan neden çokça bahsediyorlar? Acaba neden sahnede bu kadar agresif davranıyorlar?” Bunlar ve bunlara benzer sorular felsefe ile ilişki kurduğum dönemlerde artık çığ gibi büyümeye başlayınca, ister istemez felsefe oklarını, absürd bir biçimde tanımlamak gerekirse “hayatımının dinamosu” heavy metal müziğe yöneltme ihtiyacı doğdu. Bu soruların cevaplarını elbette bir yazı ile yanıtlamak çok güç. Ancak denemekte fayda var.

Engels sanatın serüvenini şöyle açıklar: “İnsan eli ilk çakmaktaşını işleyip bir bıçak yapıncaya kadar, yanında bizim bildiğimiz tarihi dönemin pek önemsiz görüneceği uzunlukta bir zaman geçmiş olmalıdır. Ama önemli adım artık atılmıştır; insanın eli serbest kalmıştır, gittikçe daha hünerli, daha usta olabiliyordur; kazanılan bu esneklik babadan oğula geçiyor ve dolayısıyla her kuşakta daha da artıyordu. İnsan eli böylelikle yalnızca çalışmanın organı olmakla kalmayıp, aynı zamanda onun ürünü haline geliyordu. Çalışarak, yeni işlere uyarak, kasların, kas bağlarının ve daha uzun zaman sonra kemiklerin, bu işler sonucundaki özel gelişmelerini aktararak ve aktarılan bu ilerlemeleri durmaksızın, gitgide karmaşıklaştıran yeni işlerde kullanarak, insan eli iyice kusursuzlaşmış, Raphael’in resimleri, Thorwaldsen’in heykellerini, Pagannini’nin müziğini yaratmayı başarmıştır (Engels, Doğanın Diyalektiği, 281)”.

Heavy metal açısından, tarih öncesi dönem diye adlandırabileceğimiz rock’n roll’un ilk kıvılcımlarının görüldüğü, ABD’de çoğunluğu köylü, pamuk tarlası işçisi olan insanların icra ettiği müzik olarak ortaya çıkan blues müziği önemlidir. Çoğunlukla tek bir gitar ve çıplak insan sesinden oluşan blues, teknolojinin gelişmesi ve elektirk gitarların icadı ile daha ritmik, daha gürültülü bir hal aldı. Hemen ardından gelen 1960’larda, Cream, Jimi Hendrix, Eric Clapton, Buddy Guy, Otis Rush, Bo Didley gibi müzisyenler, bluesdan rock’n rolla evrilen müzikal sürecin içerisinde yer aldılar. Sonrasında gelen 1970’lerde Deep Purple, Led Zeppelin, Uriah Heep, Mountain, Lucifer’s Friend, Bloodrock gibi hard rock grupları artık müziği blues naifliğinden çıkarmış, daha gürültülü hale getirmişti. O dönemler 68 kuşağının yani Hippie’lerin özgürlük, aşk, barış temalı hareketine de denk geliyordu. Hippieler bu hümanist düşüncelerini ünlü Woodstock festivallerinde müzik yolu ile dünyaya duyurmuşlardı.

Müzik her zaman için toplum ile diyalektik bir ilişki içerisinde oldu. Toplumsal hareketliliğin ürünü olan heavy metali anlama noktasında Marx’ın şu sözleri zihin açıcı olacaktır: “İnsanlar, toplumsal üretimlerinde, son derece gerekli ve kendi iradelerinden bağımsız olan belirli ilişkilere girerler; bu üretim ilişkileri maddi üretim güçlerinin belirli gelişme aşamalarına tekabül eder. Üretim ilişkilerinin bütünü toplumun iktisadi yapısını meydana getirir – hukuki ve politik üstyapı bu gerçek temelin üzerinde yükselir ve toplumsal bilinçliliğin belirli şekilleri bu gerçek temele uyar. Maddi hayattaki üretim tarzı toplumsal, politik ve entelektüel hayat süreçlerini genel olarak belirler. İnsanların bilinci varlıklarını belirlemez, tersine, toplumsal varlıkları bilinçlerini belirler (Marx- Engels, Sanat ve Edebiyat Üzerine, 9)”.

1970’lerin sonuna gelindiğinde ise İngiltere son derece önemli toplumsal çalkantıların, gerilimlerin beşiği haline gelmişti. İleri sanayi toplumları, 68 başkaldırısının yıkımının sonrasında varoş kesimlerin reddedişlerine sahne olacaktı. Gençlerin artan işsizliğinde ve yabancılaşmanın derinleşmesinde belirginleşen toplumsal kırıklık, punk adında bir müziğin doğuşuna sebebiyet verdi. Punk, 68 Hippi gençliğinin isyanından çok farklı özellik gösterir, başkaldırıdan ziyade, doğrudan doğruya bir reddedişi içerir. Önüne çıkan herşeyi reddeder. Sevgi ve barışı esas alan rocker hippilerin tersine Punk, birikmiş nefreti ve kargaşayı savunur. Tüm ideolojileri reddeder, çözümü kaosta arar. Hatta çoğunlukla müzik bile punk için önemli değildir. Önemli olan tek şey gürültü çıkarmaktır. Örneğin punk’ın öncü grubu Sex Pistols’ın enstrumanlarını akord etmeden sahneye çıktığı bilinen bir gerçektir.

margaret-thatcherBütün bu sosyal ve müzikal süreçleri takiben, İngiltere’de 1979’dan itibaren işçi hareketleri artık çok büyük yankı uyandırmaya başlamıştır. Heavy metal açısından, bu işçi hareketleri keskin bir önem taşır. Kendisinden önceki bütün popüler müzik algılarını altüst eden, müzisyenlerin bulundukları toplumsal sınıfın özelliklerini gösterdikleri bir müzik akımı olarak heavy metal, işçi sınıfının yoğunlukta olduğu İngiltere’nin Birmingham şehrinde doğdu. Heavy metalin oluştuğu yıllar olan 1979 ile 1985 arasında İngiltere toplumu önemli olaylarla karşı karşıya kalmıştı. Aşağı yukarı 120.000 kişinin Mart 1984’te başlayıp 1985 Martına değin sürdürdüğü büyük madenci grevi bu dönemde yaşanan en önemli olaydır.
Margaret Thatcher, göreve gelmeden önce işçilerin gücünü kıracağına söz vermiş, göreve geldiği yıl da yaklaşık 30.000 kişiyi işten çıkarmıştı. İlk kıvılcımları 1970’lerin sonlarına doğru görülen İngiltere’deki işçi hareketi, sadece takındığı politik tavırla kendisini ifade etmiyordu. Dönemin sanatsal ifadelerini de beliriyordu. Yaşanan toplumsal gerilimin bir sonucu olarak, icra edilen müzik iyice sertleşiyor, daha tehditkar bir hale geliyordu. Tüm bu sıkıntılı toplumsallığın yarattığı psikoloji ile de müzik daha fazla fantastik öğelerle örülecek, daha fazla hayallerle bürülü hale gelecek yani “kaçış” unsurları da içerecekti. 1979 ile 1985 yılları arasında kendini gösteren New Wave Of British Heavy Metal (NWOBHM) –Türkçesi ile ‘Yeni Dalga İngiliz Heavy Metali’-, popüler müzik tarihinin en etkili müzikal dönemlerinden biri olarak tarihteki yerini aldı ve günümüze değin süre gelen heavy metal müziğin asıl kaynağı olarak görüldü. Heavy metalin neden popüler müzik ağacının en agresif ve gürültülü kolu olduğu sorusunun cevabı da bu türün toplumsal tabanında ve doğuş koşullarında yatmaktadır.

tony-iommi-fingertipsBurada birkaç şeyin altını çizip açıklığa kavuşturmak gerekli. Heavy metal işçi sınıfı kökenli bir müziktir ancak politikleşmiş bir içeriği yoktur. Yani hiçbir heavy metal grubu “bütün dünyanın işçileri birleşin” diskuru ile şarkılar yapmamıştır. Kültürel, yaşam pratiği olarak işçi sınıfından etkilenmiştir. Bu etkilenmeler üzerine birkaç örnek vermek gerekirse Black Sabbath gitaristi Tony Iommi’nin sağ elinin orta ve yüzük parmaklarının yarısı gençliğinde fabrika işçisiyken makinede kopmuştur. Solak olduğu için, sağ elle akor basar ve iki parmağının kopan kısımları protez ile desteklenir ve Iommi gitar çalmaya devam eder. Tabi Iommi’nin parmaklarındaki bu durum, gitardan daha farklı bir tını almasını, daha farklı akor dizileri kullanmasını da beraberinde getirir. “Power chord” diye adlandırılan temel heavy metal akorunun, riff yapısının mucidinin Iommi olması tesadüfi bir durum değildir. Judas Priest’in kurucu gitaristi Glenn Tipton, grubu ilk kurduğu sıralarda ünlü çelik fabrikası British Steel’de işçidir ve bu fabrika tıraş jileti üretir. Zaten Judas Priest’in albüm kapaklarında bol bol jilet tasviri görülür. Yine Judas Priest’in 1988 tarihli Ram It Down albümlerindeki Monsters of Rock adlı parçada, doğup büyüdükleri şehir olan Birmingham’dan “black country” diye bahseder. Çünkü Birmingham’da evler, fabrika bacalarından çıkan dumandan dolayı siyahlaşmış haldedir ve bundan dolayı yerel bir tabir ile “black country” olarak anılır. Saxon vokalisti Biff Byford’ın asıl mesleği marangozluktur. Bunun gibi birçok örnek vermek mümkün.

black-country-blacksmiths

Heavy metal, punk döneminden hemen sonra, punk’a muhalif bir müzik olarak kendisini ifade etmeye başladı. Çünkü punktaki kontrolsüz öfke, her şeye karşı kontrolsüz bir yoketme tavrı, aynı zamanda müziği de ikinci hatta üçüncü plana atmaktaydı. Bu da heavy metal gibi müzikaliteye son derece önemli bir anlam biçen bir müzik için kabul edilemezdi. Punk’tan kopuş sürecini İskoç NWOBHM grubu Holocaust’un bestecisi John Mortimer ile yapılmış bir röportajdan alıntılayarak daha açık kılmaya çalışalım:

1970’lerin sonlarında, İngiltere’de gençleri heavy metal sahnesine çeken sebepler nelerdi? Yani neydi NWOBHM’in gizemi? John Mortimer: Punk, insanları güçlü ve agresif müziğe yönlendirdi, ancak her şeye karşı olması, onun kendi sonunu hazırlıyordu. Saf punk’ın geleceği olamazdı çünkü onun temelinde, “müziği yok et, gürültüyü ve öfkeyi açığa çıkar” gibi söylemlerden de anlaşılacağı gibi nihilist bir tavır vardı. Genç heavy metal grupları kendi kendilerine finanse ettikleri albümleriyle ortaya çıktıklarında, insanlara punktan daha güçlü ve 70’lerin heavy rock gruplarına büyük saygı besleyen bir müzik sundular. Şöyle de söyleyebiliriz: Heavy metalin kökleri vardı ve bu sebeple, bir geleceğinin olacağı da kesindi. Bu işin büyüsü, çok genç yerel grupların, pop ve rock müziği kontrol eden, büyük paraları elinde bulunduran, büyük plak şirketlerine meydan okuyarak, minnacık plak şirketleri kurup kendi albümlerini finanse ederek müziklerini yaymalarından kaynaklanıyordu. Bu, sıradan insanların hareketiydi, müzikal isyandı.

Heavy metalin takındığı pervasız tavır dönemin muhafazakarlarını rahatsız etmiş olacak ki Amerika’da PMRC (Parents Music Resource Center) [Ebeveynlerin Müzik Kaynak Merkezi] adında bir sivil toplum örgütü kuruldu. PMRC, Twisted Sister’dan Judas Priest’e kadar birçok gruba “gençlere kötü örnek oldukları” gerekçesi ile davalar açtı. Judas Priest vokalisti Rob Halford mahkemedeki savunmasında şu tarihsel cevabı verdi; “biz şarkılarımızda hayatı anlatıyoruz, insanlara yalan söyleyerek, pembe tablolar çizerek, kötülüğü örtmeye çalışanlar iyilik ettiklerini sanıyorlar, ama gençler hayatın öyle olmadığını çok iyi biliyorlar. Gerçek, acı da olsa gerçektir ve onu yalanla örtmek en büyük ihanettir”.

ABD’li heavy metal grubu Manowar’ın da buna benzer eleştiriler aldığı bilinir. Müziklerinde savaş temalarını işlemeleri, eril tavırları, kaba görüntüleri çoğu müzik eleştirmenince olumsuz karşılanır. Ancak durum görüldüğü gibi değildir. Manowar’daki savaş imgesi, ilk etapta hepimizin aklına gelen, insanların birbirlerini öldürdüğü silahlı mücadele anlamında değildir, dünyaya karşı, yaşamak için, ayakta kalmak için hayat ile mücadele etme durumudur. Çünkü heavy metal, rock’n roll’daki gibi birtakım dilekler, istekler üzerine müzikal ve liriksel konseptini oturtmaz. Heavy metal için veri alınan nokta, müzisyenin içerisinde bulunduğu tarihsel,toplumsal koşullardır.

Toplumsal şiddet hali, kendisini bir ideoloji ile ortaya koyar. Örneğin Güney Amerika’da futbol, İskandinavya’da ise black metal toplumsal şiddetin araçları haline gelmiştir. Black metal, modern dünyaya da son derece öfkeli ve karşı bir tavır besler. Başını 1980’lerde yine İngiltere’de kurulmuş olan Venom adlı grubun çektiği, 1990’lardan itibaren İskandinavya’da başlayan, black metal diye adlandırılan bir heavy metal kolu, ökült temalar işeyip, İskandinavya’daki genelde din, özelde Hıristiyan disiplininin getirdiği toplumsal yapıyı ve bu yapının ihtiva ettiği modern yaşamı reddeder. Bunu da müziklerinde kullandıkları şeytan imgesi ile yaparlar. Asıl amaçları dinden kurtulup, eski atalarının pagan yaşam biçimlerine dönmektir. Beton yığınlarının, makinelerin, Hıristiyanlık baskısının olmadığı, doğa ile barışık, ormanların, ağaçların, denizin içinde yaşamaktır. Bu yüzden black metal grupları albüm kapaklarında orman imgesini sıklıkla kullanırlar. Orman onlar için bir karşı duruş simgesi haline gelmiştir. Modern yaşama karşı  doğal orman yaşamı, pagan geleneği.

blood-of-tyrantsKanadalı grup Exciter’ın 2000 yılında çıkardığı albümün ismi “Blood Of Tyrants’dır. Yani Türkçe anlamı ile “Zorbaların Kanı.” Bu, heavy metaldeki kan imgesine tipik bir örnektir. Exciter ile yapılan bir röportajda albüme neden böyle bir isim verdiklerini sorarlar. Exciter’ın verdiği cevap şu olmuştur: “Blood Of Tyrants’daki zorba (Tyrant) kelimesi, tüm dünya sorunlarını şiddet ve saldırganlıkla çözmeye çalışan, kötü niyetli insanlar için kullanıldı. Biz buna bir son vermeye ve bunlardan kurtulmaya çalışıyoruz”. Doğrudan ve net bir tavır. Heavy metal, yaygın bir eleştiri konusu olduğu gibi, bu şiddeti veri alır. Yani ezen – ezilen ilişkisinde, ezilenin kendini koruma güdüsünden doğan şiddeti. Bu anlamda, heavy metal, rock müzikteki hümanist tavırla da pek örtüşmez. Heavy metalin müzikal köklerinde rock müziğin etkisi büyüktür ancak takınılan tavır ve müzikal ifade açısından rock müzikteki hümanist gelenek heavy metalde yoktur. Çünkü bu müziğin köşe taşları olan müzisyenler çok zor şartlarda yaşamlarını idame ettirmeye çalıştılar. Daha çocukken mezbahalarda çalışmaktan tutalım da tecavüze uğramaya kadar birçok kötü durumla karşılaştılar. Dolayısı ile bu tarz hayat yaşamış müzisyenden hümanist, sevimli, mutlu şarkılar beklemek mümkün olmasa gerek. Örneğin satanik temalı müziğin öncülerinden olan İsviçre’li Celtic Frost’un kurucusu Tom Fisher, 10 yaşındayken, uyuşturucu kaçakcılığı yapan annesi tarafından terk edilmiştir ve yalnız yaşamaya bırakılmıştır. Çocukluğu o zamanlardaki tek arkadaşı Martin Ain ile birlikte ormanda ellerinde tahta sopalarla  çizgi roman kahramanı Conan’ı taklit ederek, Conan oyunları oynayarak geçmiş, 18 yaşından itibaren de yine o çocukluk arkadaşı ile Celtic Frost (Kelt Ayazı) adlı grubunu kurmuştur. Bir müzik grubu için gerçekten ilginç bir varoluş hikayesi.

Tekrardan Manowar’dan bahsetmek şiddet konusunu heavy metaldeki yeri bağlamında açıklamak için doğru adrestir. Manowar’ın tavrını net anlamak açısından 1992 yılında çıkardıkları Triumph Of Steel (Çeliğin Zaferi) albümlerindeki, aşağıda Türkçeleştirilmiş hali görülen Spirit Horse Of Cherokee (Cherokee’nin Hayalet Atı) adlı şarkılarını incelemek yeterlidir.

Cherokee’nin Hayalet Atı

Onları kardeş gibi karşıladık, bilmeden açgözlülüklerini
Avlanan değil, avlayan olarak doğduk ama beyaz adama av olduk
Hayvanlarla aynı soydanız, özgürlük içinde yaşarız
“Gözyaşı Yolu” muz “Yaralı Diz”de bir gün sona erecektir.

Yüce Ruh! Uçur yıldırım kuşlarını! Bizler vahşi ve özgürüz,
Göğün altında savaşıp ölmem için hayalet at bana geliyor.

Hayalet Dansı’mızı yaptığımızda Buffalolar geri dönecek
Savaş boyalarımızı sürdük artık kan ve ateş yanacak
Yüce ruh bizi güçlü kıl, bizi gökyüzüne al
Cherokee’ler cesurdur, biz ölmekten korkmayız

“Kızıl bulut”, “kara şahin”, “oturan boğa” “Çılgın At”, “Geronimo”
Güçlü ve cesur! Ölümüne savaşçılar!

Çok kan döküldü, daha fazlası dökülecek!
Büyücü dans ederek bizi savaşa çağırıyor
Baltalar gururla şarkı söylüyor: Beyaz Adama Ölüm!

Brecht şöyle der: “Eski iyi şeylerden değil, yeni kötü olanlardan başlamak gerekiyor”. Heavy metal kötü olandan bahseder çünkü değiştirmek istediği şey o an yaşanagelen kötünün ta kendisidir.

Kaynaklar:

Karl Marx- Friedrich Engels, Sanat ve Edebiyat Üzerine, çev. Murat Belge, (İstanbul: Birikim Yayınları, 2001).
Friedrich Engels, Doğanın Diyalektiği, çev. Arif Gelen, (Ankara: Sol Yayınları).

 Not: Bu yazı, 2009 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde gerçekleşen Felsefe ve Müzik Sempozyumu’nda sunulan bildirinin ham halidir.

Etiketlerheavy metal
Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.