ENFORCER Röportajı: “Hedefimiz dünyanın en büyük rock grubu olmak”

305
0
Paylaş:

Geçtiğimiz aylarda kariyerlerinin 2. konser albümünü piyasaya süren Enforcer’ın gitar vokali Olof’u Skype’ta yakaladık; İstanbul konserlerini, İsveç’in dağlarında açan çiçekleri ve diğer merak ettiklerimizi sorduk. 

Röportaj: Burak Gülgüler

Sorular: Güray Topaç ve Kerem Onan

İsveç’te Covid koşulları altında yaşam nasıl gidiyor?

Çok iyiyim, İsveç’te ciddi herhangi bir kısıtlama olmadı. Hayatım geçen seneden beri aynı şekilde devam ediyor. Tüm bu sürecin tek olumsuz yanı konser verememek ve turneye çıkamamak oldu.

Heavy metal kesinlikle canlı tecrübe edildiğinde ve dinleyiciler eşlik ettiğinde anlamlı hale gelen bir müzik. Stüdyoda veya başka yerlerde konser vererek streaming yoluyla yayın yapan bazı grupların aksine siz, konser albümünüz Live By Fire’ın ikincisini çıkarmaya karar verdiniz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Albümün adı neden Live By Fire II oldu? Konser albümleri olmaları dışında bu iki albümün herhangi bir ortak noktası var mı?

Bu fikir fırsattan istifade ortaya çıktı. Meksika’daki ilk konserimizden beri orada bir canlı kayıt yapmak istiyorduk, o konserdeki seyirci katılımı inanılmazdı. Oraya tekrar gitme fırsatımız olduğunda da bu planı uygulamaya koymaya karar verdik. Setlist üzerinde uzunca çalıştık. Mekan çok iyiydi, ışıkları da gerektiği gibi ayarladık. Sonrasında da ilk konser albümümüzün devamını kaydetmek için kolları sıvadık. İlk albümün üzerinden sekiz yıl geçtiğinden mümkün olduğunca yeni şarkılara da yer vermek istedik. İlk konser albümünden bu yana kaydettiğimiz gelişmeyi de göstermek istedik.

Enforcer – Live by fire II

Streaming yoluyla yapacağınız bir konserle aynı hissiyatı yakalayabilir miydiniz sence?

İzlediğim çoğu stream fazlasıyla sıkıcıydı. İlk şarkının yarısında ilgim kayboluyordu. Bu tarz konserleri izlenebilir kılmak için epeyce yüksek bir bütçeniz olması gerekiyor. Örneğin Behemoth’un stream konseri harikaydı, oldukça özel bir deneyim sundular. Ama dediğim gibi, olay bütçede bitiyor. Bunu yapmayı biz de düşündük, ancak hem bunu yapıp hem de Enforcer kalitesini gerektiği gibi yansıtabileceğimiz bir deneyim için o kadar yüksek bir bütçe ayırmamız gerekecekti ki, bu konseri her bir kişiden ücret alacak şekilde yayınlasak bile zarar edecektik. Biz de konser albümü yayınlayıp bu zorlu dönemde grubu biraz daha öne çıkarmaya karar verdik.

Seyircilerinize hitap ederken çoğunlukla “heavy metalin başkenti” kalıbını kullanıyorsunuz; peki sizce heavy metalin gerçek başkenti neresi?

Aslına bakarsan bu tek bir yerden ibaret değil; müziğin canlılığını hissettiğimiz her yer bu tanıma giriyor. Mexico City bu yerlerden biri. Buenos Aires, Santiago, Los Angeles ve Atina da bu yerler arasında. Türkiye’deki konsere gelirken hiçbir beklentim yoktu, ancak geldiğimizde Türkiye’de sandığımızdan çok daha fazla hayranımız olduğunu gördük! Sosyal medyada Türk hayranlarımızı çok fazla görmediğimizden ya da Türkiye’deki müzik basınıyla çok fazla röportaj yapmadığımızdan İstanbul’daki metal ortamının ne kadar iyi olduğunu fark etmemiştim. Türkiye’deki hayranlarımızın desteğine hepimiz çok şaşırdık diyebilirim. Geri dönmek için sabırsızlanıyoruz.

Enforcer’a baktığımızda Doğu Avrupa ve klasik Batı Heavy Metali tarzlarının bir araya geldiğini söylemek mümkün mü? Sana göre Enforcer’ı orijinal kılan nedir?

Mümkün, evet. Ancak ben bunların da ötesine giderdim. Bu iki tarzın yanında milyonlarca farklı öğenin de karışımını sunuyoruz. Bunca farklı ilham kaynağını da heavy metal ve thrash metal arasındaki bir çizgide birleştiriyoruz. Tüm bunların yanında Foreigner ve Rainbow gibi klasik rock gruplarından da ilham alıyorum. Genel olarak dünyadaki heavy metal hareketinin büyük bir kısmı bana ilham veriyor diyebilirim. Bir müzik hayranı ve besteci olarak klasik müzik gibi türler de benim için fazlasıyla önemli. Bu konseptin içerisinde mümkün olduğunca çok farklı şeyi dahil etmeye çalışıyorum.

New Wave of Traditional Metal akımının yeni liderleri olarak anılmaktan memnun musunuz? Bu türden bir akım ve ivme olduğuna inanıyor musunuz?

Neden bu şekilde anıldığımızı kesinlikle anlıyorum; hatta lideri olmamızın yanında bu sahnenin yaratıcıları olduğumuzu da söylemek mümkün. Bugün NWOTM olarak anılan bu akımı neredeyse tek başımıza oluşturmuş olmaktan onur duyuyorum. Bu akımı benimseyen ilk grup olduk, sıfırdan yarattık ve şimdi de tüm dünyada bu akıma yönelik bir ivmelenme mevcut.

Dolayısıyla bir yandan bu akımda yarattığımız etkiden oldukça memnunum, ama bir  yandan da bununla ilişkilendirilmekten ne kadar memnunum bilemiyorum. Bence Enforcer bundan çok daha fazlası ve NWOTM’den de daha büyük bir konsept. Örneğin Judas Priest, New Wave of British Heavy Metal akımının öncüleri olmakla beraber tam olarak bu akıma dahil oldukları söylenemez; bu durum NWOTM için de geçerli. Akım, bizim ilham verdiğimiz tüm grupları kapsıyor, ancak bizi kapsaması gerekmiyor.

Enforcer’ın zirveye yaklaştığını söyleyebilir miyiz? Yoksa zirveye ulaşan yol devam mı ediyor?

Zirveye daha çok yol var. Hedeflediklerimin daha yüzde birine dahi ulaşmış değiliz. Her ne kadar iddialı olursa olsun benim hedefim dünyanın en büyük rock grubu olmak ve bu hedefe ulaşana kadar rahat etmeyeceğim. Bence müzikal kaliteye, şarkı yazma kabiliyetine, imaja ve gereken diğer her şeye sahibiz. Tek bir sorunumuz var, o da tüm “metal sisteminin” bize karşı olması. Ana akım medyanın yeni gruplar yerine Dave Mustaine’in yediği sandviçte neler olduğunu yazması ya da Wacken veya Hellfest gibi festivallerin yeni gruplar yerine 80’lerden kimsenin ilgilenmediği rastgele gruplara yer vermeleri gibi. Bizim ve ulaşmak istediğimiz başarının arasındaki tek şey sistemin bizi kabul etmesi ve bize yer vermesi. 

Yıllardır Nuclear Blast’le çalışıyorsunuz. Bununla birlikte son albümünüz Zenith, sound ve şarkı yapısı açısından daha çok ABD dinleyicisine yönelik gibime geldi. Amerikalı bir şirketle anlaşır mıydınız, yoksa Nuclear Blast’in oradaki faaliyetlerinden memnun musunuz?

Sanırım bir yanlış anlaşılma söz konusu. Scorpions ve Europe gibi 80’ler gruplarına benzer birkaç şarkı yapmış olmamız, bizi ABD’de daha popüler yapmıyor. Hatta bu sound ABD’de tamamen ölü durumda. ABD’de başarılı olmak için rap müzik ya da başka saçma sapan şeylere başvurmamız gerekiyor. Oradaki ortam 35 yıl öncesine kıyasla tamamen farklı. Plak şirketimizin de sound açısından grup üzerinde herhangi bir kontrolü yok. Yaptığımız her şey tamamen bizim fikrimiz!

Belki daha büyük bir plak şirketi size daha fazla destek olabilir?

Nuclear Blast bize olabilecek en iyi şekilde destek oluyor ve onlardan çok memnunuz. Sorun burada değil; sorun daha çok konser ayarlama veya basın ayaklarında ortaya çıkıyor, ancak bu bizi aşan bir durum. Festivaller ve organizatörler doğal olarak kendilerine kazanç sağlayacak gruplara yer vermek istiyorlar, dergiler de aynı sebepten dolayı yeni gruplara yer vermiyorlar. Tüm olay bundan ibaret.

Genç ve oldukça dinamik bir grup olan Vulture’ın son albümünde konuk vokal olarak yer aldın. Klasik isimler dışında bayrağı taşıyan yeni gruplar arasında en sevdiklerin kimler?

Vulture, bir türün nasıl yeniden yaratılabileceğinin en iyi örneklerinden biri. “Thrash metal çalacağım” diyerek yola çıkıyorsunuz, ancak kendinizden o kadar çok şey katıyorsunuz ki tüm janrayı bir sonraki seviyeye çıkarıyorsunuz. Kesinlikle harika ve eşsiz bir grup.

En sevdiğin İsveçli gruplar hangileri peki?

İsveç’ten çıkan o kadar fazla iyi müzik var ki. Sweden Rock Magazine bana İsveç’ten çıkan ve en sevdiğim 30 albümü sormuştu ve anında hepsini sıralamıştım. Europe, Malmsteen, Alien, Bathory, Candlemass, Entombed ve kendi başına birer janra yaratmış diğer birçok grubu sayabilirim. Malmsteen neoklasik rock müziği yarattı. Candlemass doom metalin şimdiki halini yarattı. Entombed, Stockholm sound’unun yaratıcılarından biriydi. Bathory de günümüzün black metalinde en büyük etkiye sahip isimlerden biriydi. 

Bahsettiğim İsveçli gruplar, 80’lerin ortalarından günümüze kadar metalin birçok alt janrasının oluşmasında büyük rol oynadı. Bu dönemin öncesinde ise bu rolleri daha çok ABD ve İngiltere’deki gruplar üstleniyordu.

Peki Dissection hakkında ne düşünüyorsun?

Küçüklüğümden beri onları çok seviyorum ve birçok kez de canlı izleme fırsatı buldum. İzlediğim ilk konserleri, Jon’un hapishaneden çıkmasından sonraki konserleriydi. Her yaptıklarını takip ediyordum, müthiş bir müzikal anlayışları vardı. Sürekli olarak kalıpların dışına çıkıyorlardı. Ben black metali o kadar sevmememe rağmen Dissection kesinlikle en sevdiğim gruplardan biri.

İstanbul’daki konserinizden aklında kalanlar neler? COVID-19 salgını çıkmadan önce şehirde yapılan son konserlerden birinde çaldınız, konserden sonra da after party için Adonis Rock Bar’a gittiniz. Genel olarak nasıl bir deneyimdi?

Çok şaşırtıcıydı. Hiçbir beklentimiz yoktu. “100 kişi olsa yeter” diyordum ve çok daha fazla kişi geldi. Herkes eşlik edip kafa sallıyordu! Konserden sonra mekanda biraz daha kaldık ve hayranlarımızla takıldık. After party de çok eğlenceliydi.

Teşekkürler Olof! Eklemek istediğin bir şey var mı?

Güvende kalın! Her şey normale döndükten sonra görüşmek dileğiyle!

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.