Rock Müzikte Kariyer Baltalayan KEPAZE Albümler! – Bölüm 2

1563
0
Paylaş:

Sevgili okuyucular,

İlk bölümün başında Kariyer KEPAZE eden albümlerin “ehmek için” ve “aşırı medeni cesaretten ötürü” yapılanlar olarak ikiye ayrıldığını belirtmiştim.

Önceki bölümdeki albümler ağırlıklı olarak EHMEK için yapılmış denemelerdi.

Bu bölümdeki albümlerin ise tamamı aşırı derecede medeni cesaret kurbanı.

Okuyacaklarınız ego kurbanı manyakların talihsiz hikayeleri olacak. Olayların içerdiği şerefsizlik, hayınlık, davarlık dozajı travmaya sebebiyet verebilir. Bu nedenle şimdiden sizlerden özür diliyorum ama kabahat bende değil, beni bu yazıyı yazmaya iten HIRBOTÖRLERDEDİR.

10. KISS – MUSIC FROM “THE ELDER”

kiss-music-from-the-elder

Kiss grubunun bir müzik grubundan ziyade franchising devi olduğunu, müzik aşkından evvel George Lucas’ı kıskandıracak bir merchandising aşkına sahip olduğunu yazmama gerek yok. Sevenleri sevsin, sevmeyenleri de sevmesin. Grubun çevresinde oluşmuş olan cılklığa karşın Kiss’in tüm müzikal üretimleri TRİŞKADIR diye bir şey de denemez. Özellikle 70’lerde sadece tribünlere yönelik olmayan, 80’ler Heavy Metal gruplarını etkileyecek üstün parçaları olmuştur. Mesela:

[youtube id=”mmHZ9vrcgxA” width=”620″ height=”360″]

Grubun kurucuları Kayserili Gene Simmons (asıl ismi Mahmut Kehribarcıoğlu, daha evvelinde Kehribarcıyan) ve Antalya-Aksekili Paul Stanley’dir (asıl ismi Tacettin Neçelik). Bu adamlar genetik olarak babadan oğula hatta kıza ve dravezdiye bile geçen bir PAZARLIKÇILIK, UCUZCULUK, EHMEKÇİLİK zekasına sahiptir. Doğa, bu adamları taşı kırıp ekmeğini çıkarabilecek sörvayvırlar olarak yaratmıştır. Aynı zamanda bu adamlar feci şekilde ABAZAN olduğundan, paragözlükleri ile abazanlıklarını bir arada doyurabilecekleri bir düzlem olarak ROK müziği seçmişlerdir.

paul-stanley-kiss

Tacettin Neçelik

Mahmut Kehribarcıoğlu

Mahmut Kehribarcıoğlu

kiss

Bu yolda gerçekten ilklere imza atmışlardır. Haklarını yememek gerek. Böyle bir müzik-imaj-şov birleşimi ve bu birleşimin genel dinleyici kitlesi tarafından kabullenilmesi bir ilktir. Merchandising olayında bebelere mama kabı bile imal etme fikri de onlardan çıkmıştır. Kısacası pazarlama taktikleri bazen (aslında bazen değil, çoğu zaman) aşırıya kaçsa, “bokunu çıkarttınız lan yeter” dedirtse de, bu AKSEKİLİ-KAYSERİLİ işbirliği büyük bir ticari başarı getirmiştir.

Grup tabii sırf bu iki heriften oluşmuyordur. Gariban davulcu Peter Criss ve FANTASTİK imajlı gitarist EYS FREYLEY daha ziyade maaşlı eleman gibi, efendi biçimde müziğini yapan adamlardır. Davulcuların kaderi çoğu zaman es geçilmek olduğundan ben de Pete abiyi es geçip EYS abiye gelicem. Gelicem çünkü fanların gizli favorisi kısa sürede EYS baba olmuştur. EYS FREYLEY sevmek, Street Fighter’da Vega, Mortal Kombat’ta Raiden sevmek gibi bir şeydir. O yalnız kovboydur, karizmadır, tiri viridir. Bir de grubun diğer elemanları gibi iç Anadolulu değil de Trabzon-Sürmene (İrlanda’nın Cork bölgesine tekabül eder) göçmeni olduğu için cana yakın, sıcakkanlı bir yapıdadır. Ha tabii deli denizlerin çocuğu olduğundan deli gibi de içer, bu üçkağıtçı orta Anadoluluların da eline bol bol malzeme verir farkında olmadan ilerde kullanılmak üzere.

Ace-Frehley-Unmasked-1976

Neyse bu adamlar arka arkaya yayınladıkları ilk 6 albümleri ile büyük bir başarı yakalarlar, Rok müzik ile alakası bile olmayan bir sürü gence bu müziği sevdirirler. Bu SÜKSE yolculuğu boyunca EYS baba, iyiden iyiye fanların gözdesi haline gelir.

[youtube id=”EFMD7Usflbg” width=”620″ height=”360″]

Derken kurnaz Gene Simmons’ın aklına yaratıcı bir fikir daha gelir. Aslında daha önceden The Walker Brothers gibi pop grupları tarafından denenmiş bir taktiktir ama bu tarz müzikte ilk defa denenecektir: Her elemanın ayrı ayrı ürün vermesi ve bu ürünleri de yine Kiss adı altında vermeleri. Kısacası grubun her elemanının ayrı ayrı bestelerinden oluşan solo albümler serisi. Enteresan biçimde grubun en şekilli elemanları olan Paul Stanley ve Gene Simmons’ın albümleri pek beğenilmezken, EYS babanın albümü büyük övgüler ile karşılanır. Stanley ve Simmons için EYS FREYLEY artık ciddi bir tehlike halini almıştır.

kiss-ace-frehley-solo-album

AKSEKİ-KAYSERİ iş ortaklığı “nasıl bu lazın gruptaki ağırlığını azaltırız” diye düşünürlerken tam da o dönemde DİSGO çılgınlığı baş gösterir. Grup bu yönelimde çalışmalar ile hem GİTAR KAHRAMANLIKLI müzikten uzaklaşarak EYS FREYLEY’yi grubun gözbebeği olmaktan çıkaracak, hem de o günün modasından payını kapacaktır. Bir taşla iki kuş vuracaklardır.

Tabii olay beklenildiği şekilde gelişmez. Grubu zaten oldum olası sevmeyen müzik eleştirmenleri “Dynasty” albümü ile alay ederler, genç fanlar da “siz döneksiniz” diyerek gruba sırt çevirirler.

[youtube id=”7rWhi-BX2dA” width=”620″ height=”360″]

“Ulan ne yapsak da tekrar ilgi çeksek” diye düşünen grup “Unmasked” diye bir albüm yapar. Hesapta “aha aha herifler maskelerini siliyor acaba gerçek tipleri nasıl” merakından ekmek yiyeceklerdir (maskelerini silmemelerine rağmen!) ama onu da yiyemezler, o da elde patlar.

Bu esnada grubun kahramanı EYS FREYLEY iyiden iyiye AĞLOLİK olmuş, KAYSERİLİ ve AKSEKİLİ bu durumdan faydalanıp “kardeşim sen AĞLOLİKSİN, ne yaptığını bilmiyosun” diyerek EYS babaya baskı uygulamaktadır. EYS baba da lanet zıkkım AĞLOLE vereceği para gitmesin diye grubu bırakamaz.

ace-frehleyGünün birinde Gene Simmons düşünür taşınır ve şu karara varır. “Kardeşim grubu ben yarattım millet müzikal yetenek diye bu LAZOĞLUNU övüyor, insanlara sadece ticari değil, müzikal beynin de ben olduğumu ispatlamam lazım.” Grup elemanlarına der ki “tıpkı PİNK FİLOYT gibi biz de GONSEPT albüm yapağcaaz, bu sayede hem eleştirmenlerin hem de fanların gözünde büyüyeğceez.” Grup mırın kırın eder, Paul Stanley bile “abi biz gonseptten ne anlarız yahu” diyerek tepkisini gösterir. Ama Simmons kararlıdır, “yaa size bir destan yazdım GONSEPT YARATTIM diyorum her şey hazır sadece prestijli bir prodektör bulup parayı bastırmak lazım o kadar” der.

Hemencecik Pink Floyd’un “The Wall” albümü ile ünlenen prodükter Bob Ezrin ile bağlantıya geçilir. “Bob ağabey sen bu gonseptli destanlı işlerden anlıyormuşsun bizim de böyle bir projemiz var desteğin gerek” derler. O dönemde genç yaşta gelen başarıdan dolayı şımaran Bob Ezrin bünyesini KOKOYİNE vermiştir, sağlam bir para akışına ihtiyacı vardır. “Kabul ederim ama çok para isterim” der. Simmons “hay hay” der. Çalışmalara başlarlar.

gene-bob-belindaEYS FREYLEY baba “facia geliyor” diye düşünüp tepkisini gösterir ancak Simmons ve Stanley “arkadaşım sen yine ne içtin?” diyerek laf sokarak yanıt verirler. EYS baba bu durumun demokratikliğe aykırı olduğunu söyleyince de “tamam gülüm, oylama yapalım o zaman” derler rahat rahat zira davulcu Peter Criss kepazeliklere daha fazla dayanamayıp grubu bırakmıştır ve oylamalarda da her türlü Simmons ve Stanley 2’ye 1 galip gelecektir.

Albüm kayıtları EYS FREYLEY’nin sürekli ezilmesi ile geçer. Bu “demokratik oylama” muhabbetini EYS’e karşı silah haline getirir bizim Orta Anadolulular. Misal EYS bir solo mu kaydetti, Simmons der ki “ben bu soloyu beğenmedim, çıkarılsın istiyorum, katılanlar elini kaldırsın, ben ve Paul, üzgünüm EYS’çim kaybettin soloyu siliyoruz.” Tabii EYS babayı bu kadar gözden çıkarmalarının sebeplerinden en önemlisi sırtlarını dayayacak Bob Ezrin’i bulmuş olmalarıdır. Oysa ki Ezrin gün boyu KOKOYİN çekmek ve durmadan TATAK atmaktan miyorlaşmış kafayla albümü kaydetmektedir, ne yaptığını kendi de bilmemektedir.

[youtube id=”B7ofrdBdJRM” width=”620″ height=”360″]

Albüm iyi kötü bir biçimde tamamlanır ve piyasaya sürülür. Bir de “Music from ‘The Elder’” gibi iddialı bir isimle piyasaya sürülür, hesapta bu albümün daha sonra, filmi, kitabı, çizgi romanı falan gelecektir. Grup bir de kendine yeni şekil yapar, imaj tazeler.

kiss 2

kiss-elder

Albüm devasa boyutta kepazeliktir. Müzik ve aranjmanlar utanç verecek derecede kötüdür ama bu yetmezmiş gibi parça sıralamaları yüzünden konseptin de içine etmişlerdir. Albüm satmaz, alay konusu olur ve Kiss kariyeri boyunca ilk kez bir albümün promosyonu için turneye çıkmaz.

[youtube id=”VE0JdfMMIU0″ width=”620″ height=”360″]

(Dikkat: Videoda Ace Frehley yok!)

Bu albümden sonra Kiss tek ayakta kalma yöntemlerinin kısa bir süre önce “Unmasked” albümünde FEYK attıkları asıl yüzlerini gösterme SÜKSESİ olduğunu anlar. Bu ilgi toplamak için ellerinde kalan son silahtır. Kullanırlar. Şansına da tutar. Kariyerleri kurtulur.

9. KILLING JOKE – OUTSIDE THE GATE

killing-joke-outside-the-gate

İngiltere’nin Postlu Punklu ortamında çöpten yemek toplayan 4 genç bir grup kuruyorlar ve adeta NİKLEER savaşın ucunda duran dünyanın yıkımını anlatan bir müzik üretiyorlar. Öyle bir müzik ki bu, eleştirmenlerin biri “lan bu adeta dünyanın kusmasının sesi” diyor. Davulcuları da diyor ki “biz aslında Disko yapıyoruz ama bizimki ölüm diskosu.” Bu heriflerin bakmayın siz çöpten yemek topladığına. Her biri kendi çapında büyük deha bu herifler. Solist Jaz Coleman klasik müzik eğitimli, Aleister Crowley ve komplo teorileri meraklısı ruh hastası bir herif. Davulcu Big Paul Ferguson grubun konseptlerinden ve liriklerinden sorumlu, o da okülte, spritualizme, spatyoma-ektoplazmaya meraklı. Gitarist Geordie öküz gibi gibi dursa da inceden okült olaylara girmiş vaziyette. Bir tek basçı Youth bunlardan daha farklı, PAF-KÜFÇÜ olduğu için “ben druid’im lan, doğayla iç içeyim” muhabbetinde.

Her neyse grup ilk kurulduğunda aslında Jaz Coleman klavyeci pozisyonunda ve vokalleri hepsi beraber yapıyor. Ancak Coleman sahnede yaptığı “bakın lan ben ne kadar deliyim” şekilleri sayesinde grubun frontman’i gibi algılanıyor kısa süre sonra.

[youtube id=”ibS5qIyEK4U” width=”620″ height=”360″]

Neyse bunlar efsane kategorisine giren 3 albüm kaydedip ortalığı ateşe veriyorlar, albüm kapaklarında grubun fotosu motosu da yok, büyük bir muamma bulutu dolaşıyor etraflarında. Derken 1983 senesinde gıyamet (ülkemizin gururu Pentegram’ın deyimiyle ABOGALİBS) mevzusu konusunda kompulsif bozukluk geliştirmiş olan Coleman, “olm bakın siz beni ciddiye almıyosunuz, size NİKLEER SAVAŞ çıkıyor dünyanın sonu geldi diyorum, hepimiz yok olucaz lan ölüceeeez” diye sayıklamalarını çoğaltır. Herif en başta imaj için uydurduğu muhabbetlere en başta kendi inanır hale gelmiştir adeta. “Gıyamet koptuğunda bi tek İzlanda kurtulacak” diyen Coleman, “Revelations” albümlerinin turne arifesinde hiç kimseye bilgi bile vermeden İzlanda’ya kaçar! Grup mal gibi ortada kalır, Top Of The Pops programına Coleman’ın yerine NİKLEER kıyafet giymiş bir herif çıkarırlar, vokalleri de grup elemanları bir arada yapar görünür. Grup KEPAZE olur!

[youtube id=”IFqKoM3Gc4s” width=”620″ height=”360″]

Kısa süre sonra grubun gitaristi Geordie de “İzlanda’nın kızları afet” diye İzlanda’ya uçar, kız muhabbetini duyunca Youth da peşlerine takılır. Geride kalan Big Paul “sizin ben talukatınızı tokatlayayım” diyerek tepkisini gösterir. Kısa sürede İzlanda’da kıyamet falan kopmayacağını anlayan Youth, “ne işim var lan benim burada?” diyerek İngiltere’ye döner ve kendi grubunu kurar. Bu dönemde fanzinler üzerinden Coleman ve Youth arasında bir ağız dalaşı baş gösterir. Mesela aşağıdaki resmi Youth bir fanzin için Coleman’ı resmetmek maksadıyla çiziktirmiştir. Bir dönemler belirli bir gizeme sahip grup, sidik yarışı yüzünden adeta BBG EVİNE DÖNMÜŞTÜR!

killing-joke-continues

Her neyse Coleman ve Geordie “lan gıyamet hakikaten de kopmayacak galiba” diyerek İngiltere’ye dönmeye karar verirler. HD’de 1,5 porsiyon iskenderle Big Paul’ün gönlünü aldıktan sonra gruba Youth yerine basçı Paul Raven’ı katarlar. “Fire Dances” diye bir albüm yaparlar, öncekilerden daha pozitif, daha kolay dinlenir bir albümdür.

O dönemde yeni basçı Paul Raven “abiler ben diyorum ki daha bir New Wave, daha bir Gothic mi olsak bunu yapan gruplar çok güzel ekmek yiyorlar ne dersiniz” der. Jaz Coleman “lan odun gibi tipim var bu tiple new wave mi yapılır” diye düşünür ama diğer yandan “o kadar klasik müzik eğitimi aldım ama kullanamıyorum bu adamların GÜMBÜRTÜLÜ müziği yüzünden, belki bu sayede araya KLEVYE sokuştururum” der. Sonuçta “Night Time” diye bir albüm kaydederler. Bu albüm grubun en başarılı albümü olur, özellikle ‘Love Like Blood’ single’ı ile grup patlama gerçekleştirir.

[youtube id=”TnpwuRlXbhk” width=”620″ height=”360″]

Parça aslında aşkla falan ilgili değildir ama millet bu şarkıyı GOTİKLİ KANLI AŞK şarkısı zanneder. Kızlar “ayyy bu adam adeta yeni bir PİTIR MÖRFİ” diyerek Coleman’ın etrafında pervane olurlar. Böyle bir ilgiye alışkın olmayan Coleman “lan ben baya yakışıklıyım aslında” gibisinden bir inanca kapılır. İlk olarak sahnede yaptığı DELİ DELİ hareketleri bir kenara atar çünkü öğrenir ki kadınlar böyle erkenklerden tırsarlar. Diğer yandan karizmatik görünmek için üzerine bir deri mont alır (dolmuşçu deri montu gibi) bir de saçını uzatır ki daha bir ROMANTİK görünsün. Sonuç görsel faciadır.

[youtube id=”EbZ5Ps_IobU” width=”620″ height=”360″] [youtube id=”v5MftVtnU_k” width=”620″ height=”360″]

Her neyse, yukarıdaki şarkının ait olduğu ve kapağında küçük emrah tipinin öne çıktığı “Brighter Than A Thousand Suns” albümünde Coleman güvenilmez bir egomanyak olduğunu göstermeye başlar. Albüm normalde “Night Time” albümünün biraz daha Gotik bir devamı gibi düşünülmüştür. Halbuki Coleman menajeri kafalayarak albümü tekrar mixlettirir ve gitarları geriye atarak soundu KLEVYEYE boğar.

Grubun fanları bu duruma çıldırır, eski vahşi sound gitmiş, yerine gayet pop bir sound gelmiştir. Ancak asıl facia, Coleman’ın “albüme alınmazsa grubu bırakırım” diye direttiği ‘A Southern Sky’ parçasıdır. Şarkı Barry White / Billy Ocean şarkısı kıvamındadır.

[youtube id=”INf80VbI4xg” width=”620″ height=”360″]

Neyse Coleman medyanın ilgi odağı olduğundan gruptaki herkese posta koyar, hiçbir şey de diyemez. Davulcu Big Paul “ya arkadaş biz hani lirikleri beraber yazıyoduk, hani grupta herkes eşitti” diyince “SİZ KİMSİNİZ LAN, AĞANIZ BENİM, GRUP BENİM, SİZ BENİM TİRNAAM OLAMAZSINIZ” yanıtını alır.

Şimdi adım adım büyük kepazeliğe geliyoruz. Coleman bir yandan “evet ben hem dâhiyim hem de pek yakışıklıyım” diyerek kendini gaza getirmekte, hem de meraklısı olduğu Crowley’e HÖRMET edebileceği bir albüm yapmak istemektedir. Böylelikle yeni albüm için bestelerin tamamını kendinin yapacağını belirtir. Grup mırın kırın etse de arkalarına menajerlik firmasını almıştır, ses edemezler.

Neyse Coleman, Big Paul’e çok pis kin gütmekte ve intikam için zaman kollamaktadır. Geordie’ye şarkıları öğretir, “sana zahmet bunları Big Paul ile bir çalışın” der. Geordie ve Big Paul albümün davullarını çalışırlar, stüdyoya hazır hale gelirler.

Stüdyonun ilk günü Coleman sessizce içeri girer, KLEVYESİNİ hazırlar ve grupla beraber çalmaya başlar. Sonra şarkıyı “OLMUYOR OLMUYOOOR DUR DUR DUR” diyerek keser. Big Paul “ne oldu?” diye sorunca “YAA KARDEŞİM BENİM ÇALDIĞIM KLEVYELERİ KULAĞIN DUYMUYOR MU, SENİN YAZDIĞIN DAVUL BUNA UYUYOR MU?” diye yanıt verir. Coleman pislik olsun diye klavyeleri değiştirmiştir. Davulların baştan yazılması gerekir. Bir hafta boşa stüdyo parası gider.

Tam davullar bitti derken bu sefer Coleman gelir der ki “KARDEŞİM BEN BU ŞARKILARI ALEYSTER KROVLEY’İN NÜMERİK METODUNA GÖRE YAZDIM, HER SANİYEYE BELİRLİ SAYIDA VURUŞ GELMESİ LAZIM, BU ŞARKILAR GİZLİ MESAJ İÇEREN BİRER SİLAHTIR, BU ŞARKILARA BÖYLE DAVUL ÇALINMAZ, HER DAKİKADA BENİM SÖYLEDİĞİM SAYIDA DAVUL VURUŞU OLMAK ZORUNDA.” Big Paul “şu pezevenge dalsam mı dalmasam mı” diye düşünür, sonra stüdyoya akıttıkları para, albümü çıkarmak zorunda oluşları, ev kirası, apartman aidatı falan aklına gelir ve sabredip devam etme kararı alır.

6 hafta boyunca Big Paul “her dakikaya belirli sayıda vuruş” muhabbetiyle davul kaydeder. Sonunda Coleman menajerler “6 haftadır ne bok yiyosunuz?” diye sorunca “bu hayırsız davulcunun davul kaydını bitirmesini bekliyoruz” diye cevap verir. Menajerler “neeee 6 haftada davul nasıl bitmez?” diye sorunca da kendine prim çıkarmak için “GÖRÜN İŞTE NASIL HAYVANLARLA İŞ YAPIYORUZ!” diye yanıtlar. Menajerlik firması Big Paul’ün gruptan tez zamanda atılmasını ister. Grubun kurucu davulcusu tek celsede postalanır.

jaz-coleman

Sırada Big Paul’ün gidişine bozulan basçı Paul Raven vardır. Paul Raven hem durumdan memnun değildir hem de müzikten. “Çok afedersiniz ama bunlar çok fasaryadan parçalar, resmen REZİL olucaz” demesi, Coleman için bardağı taşıran son damladır. “Sen bu başyapıtlara neye dayanarak kötü dersin, SEN UZMAN MISIN, SEN BİLİRKİŞİ MİSİN, SEN KİMSİN LAN?” diyerek Raven’ın da gruptan kovulmasını ister. Raven da “hay hay, aman kapağa basları benim çaldığımı yazmayın, böyle bir rezillikle anılmak istemiyorum, onun dışında ne halt yerseniz yiyin” diyerek gider.

[youtube id=”Ae0qP-q3L88″ width=”620″ height=”360″]

Bütün bu kepazelikler yaşanırken grup stüdyoya verilecek para yüzünden deli gibi borca girmiştir. Sonunda menajerlik firması “kardeşim yeter 3 aydır iki elinizle bir zki doğrultamadınız, albümü verin yoksa size dava açarız, bitmediyse de olduğu halini vereceksiniz hadi çabuk” diye ultimatom verir. Grup albümü yarım yamalak da olsa verir. Gitarist Geordie “işte şimdi mahvolduk” diye düşünürken Coleman “bu albümün yarım hali bile şu müzik dünyasında olay yaratır” modundadır.

[youtube id=”aqLhCei_Nxw” width=”620″ height=”360″]

Grup silik bir davulcu ile moderen görünmek adına siyahi bir funk basçısı alır. “America” klibini yayınlarlar. O karanlık, punk ruhlu grup gitmiş, yerine bir acayip pop grubu gelmiştir. Jaz Coleman’ın aşırı derecede kendine güvenip Rap yaptığı aşağıdaki parça ise, üzerinde Killing Joke markasını taşıyan en berbat şarkıdır, aha dinleyin.

[youtube id=”VD3m0DLYXsY” width=”620″ height=”360″]

Yayınlanan albüm “Outside The Gate” o kadar kepazedir ki eleştirildiği tüm dergilerde en düşük notu alır. Berbat prodüksiyon, Coleman’ın ÜNAL NARÇIN klavye tonları ve pop yönelimleri ile 80’li yılların en utanç verici albümlerinden biri olarak tarihe geçer. Jaz Coleman ısrarla katıldığı TV programlarında “bu albüm başyapıt, buna kötü diyenler beyinsizdir” gibi demeçler verir.

[youtube id=”bq_ovpwzzAM” width=”620″ height=”360″]

Grup turneye murneye çıkamaz, menajerlik firmasından da beş kuruş alamazlar, “allah belanızı versin, buna mı yatırım yaptık lan biz” deyip grubu kovarlar.

Grup iflas eder ve bir süreliğine ortadan kaybolur. Birkaç sene sonra ortaya çıktıklarında davula Public Image Ltd. davulcusu Martin Atkins gelmiş, sound da ilk günlerdeki sert sound gibi olmuştur. Her şeye sıfırdan başlarlar, ufak klüpleri turlarlar ve sonunda “Extremities, Dirt and Various Repressed Emotions” isimli harika ve sert bir albüm yayınlarlar. Albüm inanılmazdır ancak grubun karizması “Outside The Gate” ile öyle bir çizilmiştir ki, bütün yaptıkları “yaa o albüm geyikti” ayakları işe yaramaz ve dağılırlar.
(Sonra tabi tekrar toplanırlar. Günümüzde orijinal kadroları ile muhteşem albümler üretmeyi de sürdürüyorlar.)

8. GEOFF TATE’S QUEENSRYCHE – FREQUENCY UNKNOWN

geoff-tate-Queensryche-Frequency-Unknown-2013

Aslında başlık / albüm seçimi biraz yanıltıcı oldu çünkü burada anlatacağım KEPAZELİKLER yalnızca başlıkta adı geçen albüm ile sınırlı değil, 15 senelik bir periyoda yayılan rezillikler silsilesi.

[youtube id=”i0_THrxYs1w” width=”620″ height=”360″]

Konu enteresan fakat basit. Chris DeGarmo ve Michael Wilton isimli iki gitaristin başını çektiği bir grup Amerikan genci, Queensryche diye bir grup kurar. Bu grup melodik, epik ve modern bir Heavy Metal icra etmektedir ve vokal görevine de ellerindeki en iyi seçenek olduğundan Geoff Tate isimli alakasız bir herifi getirirler. Bu Geoff Tate denilen bu adam aslen HAREKETLİ-POP müzik seven birisidir ama bakar ki grup büyüyor, güzel de ekmek geliyor, gruba kendini adapte eder. ‘80’li yıllar boyunca 3 şahane albüm yayınlar grup ve Metel dünyasının gözbebeği olurlar, bununla doğru orantılı olarak da Geoff Tate ilah ilan edilir.

[youtube id=”A4duZjxusGM” width=”620″ height=”360″]

1990’lara gelindiğinde korkusuzca tarz denemelerine girdikleri “Empire” albümü ile yerlerini iyice sağlamlaştırırlar. Özellikle Chris DeGarmo bestecilik anlamında başını almış gitmiştir ve tek başına yazdığı ‘Silent Lucidity’ parçası ile grubu ev hanımlarının bile bilincine kazımayı başarır.

[youtube id=”jhat-xUQ6dw” width=”620″ height=”360″]

DeGarmo bu kadar ön plana çıkınca diğer Queensryche elemanları iyice geriye itilir. “Promised Land” albümünde diğer gitarist Michael Wilton’ın esamesi okunmaz. Hemşerileri olan genç SİYEDIL gruplarına öykündükleri “Hear In The Now Frontier” diye bir albüm daha yaparlar ancak albüm elde patlar, fanlar “bu ne lan, özenti olmuşsunuz” gibi tepkiler verirler, ayrıca Geoff Tate kadın-erkek demeden herkes egosunu okşaya okşaya egomanyağın teki haline de gelmiş olduğundan DeGarmo turnenin ortasında grubu “ben pilot olucam hadi eyvallah” diyerek bırakır.

Chris+DeGarmo+DeGarmo

Aslında Queensryche orada sona erer, 90’ların sonlarında. Çünkü o günden sonra grubun tek ön plandaki elemanı olarak Geoff Tate efendi kalmıştır geriye, diğerleri ekmeklerine bakıp kendilerini silik pozisyona sokmuşlardır. Bu Tate denilen adamcağız da müzik yazma kabiliyeti olmamasına rağmen fanlara “içiniz rahat olsun, grup emin ellerde, BENİM ELLERİMDE” mesajları verir.

Şimdi ne olmasını beklersiniz? Diğer elemanlar yıllarca beste yapamamış, bastırılmış, herif onların bestelerini kullanacak… HAYIR!!! Geoff Tate diğer elemanların çok çok afedersiniz DÖTÜ KALKMASIN, grupta söz hakları olmasın, memur kalsınlar diye beste yapması için gruba yeni birisini getirir. Bu adam eski dostu, ÇAPANOĞLU Kelly Grey’dir. Akabinde karısını grubun yeni menajeri ilan eder. Kısacası Tate efendi örümcek gibi ağlarını örmüş, diğer elemanlar da “napalım POROFESYONELİZ” diye sessiz kalmayı tercih etmişlerdir.

[youtube id=”3ef8jry0CVY” width=”620″ height=”360″]

Ardı ardına saçma sapan iki albüm gelir. İlki “Q2K” bu Kelly Grey ile yapılır. Elde patlayınca emekliye ayrılan Chris DeGarmo geri getirilir “abi bestelerine ihtiyacımız var” diye. Amma ve lakin Geoff Tate artık DeGarmo’ya da posta koymaya başlamıştır, bu durumda da birliktelik uzun sürmez ve “Tribe” isimli albüm de gene Tate vizyonunun bir ürünü olarak ortaya çıkar. Bunlar gerçek Queensryche albümleri değil, İbrahim Tatlıses’in yönetmenliği bilmesi kadar müzikten anlayan Tate’in grubu yönlendirme çalışmalarının ürünleridir.

Yetti mi diyorsunuz, hayır, bunlar sadece ikram. Asıl kepazelikler şimdi başlıyor.

Grup Retro olayının ekmeğini yemek için “Operation: Mindcrime” albümünün turnesine çıkar. Ve akabinde de bu efsanevi konsept albümün ikincisini kaydedeceklerini açıklarlar.

[youtube id=”SuHVJje18K4″ width=”620″ height=”360″]

Bu albüm yayınlandığında Queensryche fanlarının çoğu (ki Aziz Nesin benzeri bir tanımlamayla %60’ının ya salak ya da kulaksız olduğunu sonradan kanıtlamıştır) bu albümü ilk albüm kadar olmasa da beğenmiş ve gerçek bir Queensryche albümü olarak tanımlamıştır. Ancak geçtiğimiz sene ortaya çıkan KEPAZE gerçekler şunlardır:

  1. Albümde orijinal Queensryche elemanları Michael Wilton, Scott Rockenfield ve Eddie Jackson çalmamaktadır, hatta Michael Wilton stüdyoya bile sokulmamıştır, bütün bunlar Tate’in zorlamasıyla gerçekleşmiştir.

  2. Milletin o “Michael ne biçim sololar atmış” dediği soloların tamamını yeni gitarist Mike Stone ve stüdyo teknisyeni Mitch Doran çalmış, fanlar artık nasıl fansa bu soloların Wilton’a ait olmadığını bile anlayamamıştır.

  3. Eddie Jackson’ın basları yerine prodüktör / Tate yardakçısı Jason Slater’ın evde kaydettiği baslar kullanılmıştır.

  4. Davulları Mitch Doran’ın mahalle arkadaşı Matt Lucich çalmış, son anda albümün İLK SINGLE’I ve KLİP PARÇASI olan “I’m American”ın davullarının kaydı unutulmuş, bu nedenle Mitch Doran’ın yazdığı Midi davullar MECBURİYETTEN olduğu gibi bırakılmıştır. Midi davulun ne olduğunu anlatmayayım, siz araştırın bu utancı kendiniz öğrenin. Ama gene Queensryche fanları bunu da fark etmemiş, “tam bir QR parçası abi yaa” diye nitelemiştir.

  5. Asıl dev kepazelik: Prodüktör Jason Slater’a albüm kaydı ile ilgili Tate ve menajer karısı tarafından sessizlik anlaşması imzalatılmış, albümde gitarı davulu çalan herife ise imzalatılmamıştır. İyi ki imzalatılmamış yoksa bunları bilemeyecektik.

Neyse, neticede bu albüm de tutmamış (!), Tate yeni bir konsept aramaya başlamıştır. O arada kimsenin sallamadığı iğrenç bir cover albümü kaydederler. Tate de Irak Savaşında ekmek bulabileceğini düşünerek demagojik bir konsept bulur: Savaştan dönen Amarıkan askerleri ile röportajlar yapacak ve bunlardan parça yapacaktır. İnanması güç olsa da bu iğrenç fikri hayata geçirmeyi başarır ve “American Soldier” isimli bir albüm yapar.

[youtube id=”sCeQU1WCd_A” width=”620″ height=”360″]

Fanlar gene “bu sefer daha bir Queensryche olmuş ya, tutturmuşlar” derlerken fark etmedikleri şey (albüm kapağında dana kadar yazılmış olmasına karşın) 2 (İKİ) parça dışındaki tüm parçaların grubun ilk 4 albümünün mimarı olan orijinal adamlara değil de Tate yalakası Jason Slater ve Kelly Grey isimli hırbolara yazdırılmış olmasıdır. Bu bir Queensryche albümü değil, Geoff Tate albümüdür. Hem Slater, hem de Grey, Queensryche’ı Tate’in sonradan görmeliği sayesinde inek gibi sağan kurnazlar pozisyonundadır.

Diyorsunuz ki yetti, hayır tabii ki yetmedi, asıl film şimdi başlıyor! Öncelikle SÜKSE ve KLASLIK meraklısı Geoff Tate efendi “Operation: Mindcrime” konseptini sinemaya taşıyamayınca “Queensryche KABARE” diye bir şey düzenler. Bildiğimiz dans eden maskeli hatunlar, makyajlı adamlar, smokinler falan filan eşliğinde Queensryche şarkıları çalınır. Dahası, konserin belirli yerlerinde elemanların eşleri de seksi biçimde sahneye gelirler. Tate, Queensryche’a GODOŞLUĞU da getirmiştir.

geoff-tate

geoff-tate-2

Bizimkiler efsane albüm “Empire”ın yeni baskısını yaparlar, içine bir sürü bonus monus koyarlar. Geoff Tate efendi de kafasını kazıyıp edindiği modern imajıyla beraber yeni Queensryche albümünün bir nevi “MODEREN Empire” olacağını iddia eder. Ortaya çıkan albüm “Dedicated To Chaos”, Roadrunner Records’un en büyük ticari yanlışlarından biridir, kepazedir, rezildir, tabii ki “Empire” ile ilgisizdir ve tabii ki içerdiği bestelerin %90’ı gene el aleme sipariş geçilerek yaptırılmıştır.

[youtube id=”Ct5L3J95Akw” width=”620″ height=”360″]

Bundan sonrasını madde madde yazıyorum:

  • Geoff Tate ve menajer karısının bir sürü üçkağıt yaptığı diğer elemanların avukatları tarafından ortaya çıkarılır. Grup elemanları Tate’e gidip “karının menajer olmasını istemiyoruz” deyince Tate bunlara saldırır, daha sonra söz konusu diyalogun yaşandığı gün konser boyu elemanlara sahnede tükürür.

[youtube id=”sAfOSCfL_GA” width=”620″ height=”360″]

  • Tate “Operation: Mindcrime” konseptinin film haklarını gruptan habersiz satar, sonra “konsept bana ait lan fazla konuşmayın” diye dayılanır.

  • Kendi şarap markası ile şarap işine girer, grubu PROMASYON için kullanır.
    [youtube id=”awSrIu2MA40″ width=”620″ height=”360″]

  • En sonunda grup cesaretini toplar, avukatları ile güzelce planlanmış bir dava açmak suretiyle Geoff Tate’i gruptan atarlar. Bunun sonucunda grubun son 10 küsur senesini rezil eden bu olaylar açığa çıkar.

  • Tate buna karşın tüm pişkinliğini korur, grupla oturup insan gibi konuşmak istediğini dile getirir. O sırada grup çoktan Todd La Torre isimli harika bir yeni vokalist bulmuş, bu adamla ilk 4 albüm parçalarını sahnelerde çalmaya başlamış ve fanların %90’ının desteğini kazanmıştır zira bu adam Tate’in uzun zamandır sesinin yetmediği şarkıları bile tabiri caizse ÖTTÜRÜYORDUR.

[youtube id=”qJH07IBLij8″ width=”620″ height=”360″]

  • Geoff Tate pişkin biçimde solo albüm yayınlar, turne boş geçer. Bunun üzerine daha da pişkin biçimde “Geoff Tate’s Queensryche” adıyla turneye çıkar, derme çatma bir kadro ile Queensryche klasiklerini katleder. Sesi zaten gitmiştir, bir de rezil performans tuz biber olur

  • Yıllardır istedikleri gibi beste yapmasına izin verilmeyen Queensryche elemanları bir yaratıcılık patlaması içinde Todd La Torre ile albüm kaydetmeye başlar. Kadroda Geoff Tate’in eski damadı Parker Lundgren de vardır. Bunun üzerine Geoff Tate de topladığı derme çatma kadro ve yanına yancısı Jason Slater’ı alarak kendi Queensryche albümünü apar topar kaydeder. Açıklanan grup kadrosunda Glenn Drover, Simon Wright ve Rudy Sarzo gibi isimler vardır, Glenn Drover başına gelecekleri sezinlediği için 2. haftada grubu bırakır. Akabinde prodüktör de kaçar gider. Daha enteresanı, albümde parçaların çoğunda dıravdan elemanların çalması ve besteci konumunda görünmesidir. Kısacası sırf gövde gösterisi için kurduğu kadroya para vermemek için Tate albümü apar topar bambaşka heriflere hazırlatmıştır!

  • Albüm ortaokul-2 seviyesinde espri/saldırı içeren bir kapak ile yayınlanır ve Tate seviyesini tekrar belli eder.

  • Albüm apar topar bitirildiği için miksaj rezalet olmuştur. Albüm yayınlandıktan çok kısa bir süre sonra tekrar mikslenir ve plak firması isteyenlere bu yeni ve düzgün miksli versiyonu, albümü alanlara beleşe göndereceğini açıklar. Tate bu konuda bile “bunlar normal şeyler olabilir” diye pişkin cevaplar verir!

[youtube id=”OTmufAgdxu0″ width=”620″ height=”360″]

  • Albüm fecaat tepkiler alınca Tate “bari bu kötü tepkileri SÜKSEYE çevireyim” diye düşünerek “benden ve albümden nefret edenler kendilerini videoya çekip youtube’a yüklesinler, en güzelini seçip hediye vericem” diyerek bir kampanya başlatır.

tumblr

Şimdi bu kadar şey yazdıktan sonra albümün müziği hakkında “rezil, kepaze” gibisinden bir şeyler dememi bekliyorsunuz değil mi? Çok afedersiniz de, NAH derim. “Frequency Unknown” zaten albüm değil, yukarıdaki onca kepazelikten sonra bunu merak edip satın alan da hakiki kerizdir.

Şimdilerde embesil veya yancılardan oluşan minik bir kitle dışında tüm dünya Tate’e sırtını dönmüş vaziyette. Yani evet sonunda bu albüm ile kariyerini bitirdi. Ancak benim için asıl kepazelik bu değil.

Eğer hakiki bir Metallica fanı iseniz… Kirk Hammett yerine bir başkasına solo çaldırsalar bunu kulağınızla ayırt edemez misiniz, anlamaz mısınız?

Anlarsınız.

Eğer gerçek bir Iron Maiden fanı iseniz… Steve Harris kalkıp da Maiden elemanları yerine eşine dostuna albümlerde çaldırsa, kendi elemanlarına çaldırtmasa, tepki vermez, çıldırmaz mısınız?

Çıldırırsınız.

En sevdiğiniz Rock grubunun solisti, gruptaki diğer elemanları diskalifiye edip, ne idüğü belirsiz adamlara para karşılığı beste yaptırtsa ve bunları size “alın yeni albümümüz” diye sunsa ve sizden bunun parasını talep etse… “Hassiktir lan ordan” demez misiniz?

Dersiniz.

Peki size soruyorum ey Queensryche fanları: Bunca zamandır aklınız neredeydi? 15 senedir bu adamın gruba tecavüz edişine nasıl göz yumdunuz? Hiç mi merak etmediniz, hiç mi uyanmadınız, hiç mi irdelemediniz, yahu CD’lerin kartonetlerini de mi incelemediniz? Tate’in hüzünlü kaymak sesine hasta olmakla sınırlı bir fanlık metodu mu olur? Bu albümün ve bu 15 senelik kepazeliğin sebebi, Queensryche kitlesinin çoğunluğunun ne acıdır ki KERİZ olmasıdır. Şanssızlık Queensryche’ın şanssızlığıdır. Yoksa Tate gibi milyonlarca douchebag var dünyada, bunun önünü kesmek zaten imkansız, önemli olan douchebag’i beslememek.

[youtube id=”6w4RfoUv9KU” width=”620″ height=”360″]

Diğer yandan, HAS QUEENSRYCHE’ın yeni albümünü merakla bekliyoruz.

Paylaş:

NELER OLUYOR?

PASLANMAZ KALEM
12 YAŞINDA!

Mart 2024'de 12 yaşına bastık! Yeni yaşımızda daha çok içerik üretmek için durmadan çalışıyoruz. Güncel içeriklerimizden anında haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz. Dilerseniz bizi Patreon'dan da destekleyebilirsiniz.